KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: KANLIDERE
KİTAP YAZARI: DOKUZ YAZARIN KALEME ALDIĞI DOKUZ HİKÂYE
***
1976’lı yıllarda otağ yayınevi “milli hikâyeler demeti” adı altında hikâye
kitapları yayınlamıştır…
Bu kitap milli hikâyeler demeti serisinin birincisidir…
Amaç, toplumun bağrından çıkan milli sanat kapsamındaki hikâyelerin genç
nesillere sevdirilmesi ve ulaştırılmasıdır…
Milli sanat nedir?
Bir toplumun kültürünün belirmesi ve gerçekleşmesidir…
Nazım Hikmet’in şiiri Türkçe yazılmış ve okuyucu bulmuş diye milli olamaz!
Donkişot romanı Türkçeye çevrildi diye milli olamaz…
Dolaysıyla gelecek nesiller iki farklı kültürle karşı karşıyadırlar…
Birincisi, tarihi ve yerli(milli) kültür…
Diğeri, gayrı milli hâkimi azınlığın taşıdığı batı kültürü…
Kısaca sanatçılar ve sanatseverler, milli sanat anlayışına dönmelidir…
Yoksa sanat, azınlık kültürü halinde kalacaktır…
***
Kitaptaki hikâyelerin kısa özetleri:
1-FIVE O’CLOCK TEA (BEŞ ÇAYI)/ KORKUT ALP (AYKUT EDİBALİ)
Müteahhit Haydar, alacağını isteyen amele Osman’a “Ne edeceğin bu kadar parayı?”diye sorar…
Oradakiler “Kızını İstanbul’a okumaya gönderecek” derler…
Haydar ve adamları kızının namusuna dil uzatınca, Osman silahını çeker ve hepsini öldürür…
O anda kahvede bulunan gazeteci Selçuk Bey, olup biten her şeye şahit olur…
Ve Ayşe’nin okuması için gerekli parayı o cebinden çıkartır verir…
Ve de Ayşe okumak üzere İstanbul’a doğru yola çıkar…
Ağabeyi onu yurda yerleştirir…
Ayşe önce kız arkadaşlarıyla tanışır…
Aşk meşk işlerini oldukça ilerletmiş bu kızlar, Ayşe’ye “Sen buraya okumaya geldin, buna gerek yok” diyerek başörtüsünü başından alırlar…
Ayşe başörtü taktığı için sıkıntılar yaşamaktadır…
Bu arada Ayşe, İstanbul’a okumaya gelmesine yardımcı olan gazeteciyi düşünmekte ve araştırmaktadır…
Gazeteci Selçuk Bey bir konferansa konuşmacı olarak davet edilir…
Ayşe’yi okul arkadaşları yavaş yavaş hafif meşrep havaya sokmaya başlarlar…
Artık Ayşe arkadaşlarıyla beş çaylarına iştirak etmeye başlar…
Konferansa konuşmacı olarak davet edilen Jak Moris, Batıyı ve Batı kültürünü göklere çıkartır, Müslüman-Türk kültürünü küçümseyerek alay eder…
Konferanstaki Batı kültürü savunucuları çok memnundurlar; ama diğerleri büyük bir hayal kırıklığına uğrarlar…
Kitabın ana fikri aslında, Batı kültürü ile İslam Kültürünün mukayesesidir…
Jak Moris’in savunduğu iddialara cevap vermek üzere gazeteci Selçuk Bey söz alır…
Aslında Selçuk Bey’in iddiaları çürütmek için verdiği cevaplar, yıllarca bu ülkede köklü bir yapının oluşmasına vesile olmuştu…
Ama kitabın yayına hazırlandığı yıllarda Selçuk Bey, “Savunduğunuz din, gerçek anlamda din olsaydı reformlar gerekmezdi…
Batı Felsefesi cehennemin dibine gitse dünya bir şey kaybetmez, bir pislikten kurtulurdu” gibi görüşleri savunurken, 12 Eylül darbesinden sonra ne oldu da sekülerizme kayarak Batı Kültürü reformlarının savunucusu oldu?
Eserde ki Ayşe gibi bizde 12 Eylül’den önceki Selçuk Bey’i bulduğumuzda sevinmiştik…
2-BİR GECE/ YAŞAR
YORULMAZ
Kumar alışkanlığı yüzünden varını yoğunu kaybeden adama çok sevdiği karısı evden çıkarken, “bu gece eve erken gel” der…
Oda evet dercesine başını sallar…
Kumar masasına oturan adamın o akşam şansı döner ve kaybettiklerinin mislisini kazanır…
Karşısındaki adam da kaybetmenin sıkıntısıyla kinlendikçe kinleniyordu…
Ve cebinden çıkardığı silahla kazanan adamı yere serdi…
Kanlar içinde yere serilen adam, “söyleyin karıma beni beklemesin…
Çünkü gelemeyeceğim…
Zavallı karıcığım bundan böyle beni beklemeyecek artık…
Kumarhane önünden geçen iki ihtiyarın, “çok yazık şu mübarek kandil gecesinde…” şeklinde söyledikleri bir fısıltı gibi duyuluyordu…
3-LOZAN KULUP/MEHMET TAŞDİKEN
Beyoğlu’nun öteleri, barları, kulüpleri, gazinoları ve cadde ve sokakları neon ışıklarıyla donanmış ışıl ışıldı…
Bu ortamlarda yaşayan hayat kadınlarının, papyonlu garsonların, müşteri arayan sapık erkeklerin umutlarını ve hayatlarını söndürüyordu…
Üniversitede okuyan Antepli Muharrem pavyonda çalışan Semra adındaki bir kızı namuslu bir hayata sokmak için uğraşıyordu…
Lozan kulübünün ışıkları yanıyordu…
Ve Mustafa, yanan bu ışıkların bulunduğu her yerin sahiplerinin Yahudiler olduğunu öğrenmişti…
Tuzağına düşürdükleri Ayşelerin, Fatmaların, Haticelerin intikamını almak için silahını çekip Lozan kulübünden içeri daldı…
Kulüp patronu Josef, “ne olur bana acı” diye yalvarıyordu…
Mustafa’da, “sen acıdın mı Ayşelere Fatmalara?” diye cevap verdi…
Kulüpte bulunan Ayşelerden Fatmalardan bir kadın, “ağabey vurma bu köpeği!”
Doğru diyordu kadın, bu köpeklere bu fırsatı veren şartları değiştirmezsen ve milli düzeni oluşturmazsan ne yapsan nafile…
Ve kadın, “biz bu yola düşmüşüz, siz savaşınki çocuklarımız bu yola düşmesin” dedi…
Mustafa silahını cebine koydu…
Ve Lozan kulübünün ışıkları yanmıyordu…
4- BİR MEKTÜP/ HASAN ERDEN
İbrahim ağa ve ailesi Bulgaristan’daki komünist zulmünden kaçıp Türkiye’ye iltica ettiler…
İbrahim ağa imkânlarını zorlayarak oğlunu üniversite de okutmak için İstanbul’a gönderir…
Uzun bir süre haber alamadığı oğlu Ali’den mektup geldiği müjdesini kendisine verirler…
Oğlu Ali mektubunda , “baba Moskof hayranı soysuz zalimler bomba, silah ve bıçaklarla okula saldırdılar” diye yazıyordu…
Ve İbrahim ağa, “Bulgaristan’da, Türkiye’de peşimizi bırakmayan bu zulüm ne zaman bitecek” diyordu…
5-KANLIDERE/ MEHMET AKİF AK
Kanlıdere, Anadolu’nun sarp dağlarından birinin ovaya doğru uzanmış vadisinin kenarında kurulan bir köydü…
Köyün ismi Milli Mücadeleden hatıra kalmıştı…
Köylü kanlı bir çarpışma sonunda Fransızları kovmuşlardı…
Ve o köyün ismi o zamandan sonra Kanlıdere olarak kalmıştı…
Ekonomik sıkıntılar köydeki Kara Müslüm ailesinin belini büküyordu…
Bir gün küçük kızları Zeynep çok hasta olmuştu…
Elde avuçta para olmadığından küçük kızlarını doktora götüremiyorlardı…
Kara Müslüm sonunda ineği satıp çocuğu doktora götürmeye karar verdi; ama kasabaya inerken küçük Zeynep yolda ölür…
Köyde olup bitenden haberi olmayan askerdeki oğlu Salih’in gönderdiği mektup, çektikleri acının üzerine tuz biber oldu…
Kimdi bu mazlumların zalimi?
Kimlerdi bu milyonlarca millet evladının acısı üzerinde keyif çatanlar…
6-OLMAZ/ YUSUF AKIN
Mehmet dayı zor imkânlara rağmen oğlu Hasan’ı İstanbul’a okumaya gönderdi…
Zamanın sağ–sol çatışmaları yüzünden oğlunu hep merak ediyordu…
Hem kendisinden para istemeyen oğlundan kuşkulanarak İstanbul’a gitmeye karar verdi…
İstanbul’da oğlunu buldu; ama oğlunun kılık kıyafeti değişmiş, komünistlere benziyordu…
Gizlice oğlunun ceplerini yokladı, ceplerinden kalıp kalıp paralar çıkınca, oğlunu alıp memleketine döndü…
7-HİRİSTO MABEDİ/ MUSTAFA TOSUN
Olay bir mahalle kahvesinde geçer…
Kahve içine giren herkes birbirine kuşku ile bakar…
Kahveciden çay isteyip çayını içen adam kalkmak üzereydi ki içeri üç kişi girer ve kahveciye doğru yaklaşırlar…
Ellerindeki paketi kahveciye verirler…
Adam tam kalkacağı zaman gidenlerin ardından içeri başka bir adam girer ve kahveciye yaklaşır…
Ve cebinden çıkardığı tabancasını ateşler…
Hiristo Mabedinde züppe kılıklı kahveci kanlar içinde yatmaktaydı…
8-DÖNÜM NOKTASI/ SALİM DEMİREZEN
Umut ve umutsuzlukla şehri dolanan adam, yaktığı sigaranın köz kısmını şahadet parmağının üzerine bastırır ve cebinde on beş gündür sakladığı paketi denize atar…
Ve hafifleyen ruhuyla, ezeli saadet pınarına doğru ilerlediğini hisseder…
9-MENDİL/ MEHMET ALİ TAŞÇI
Köyü istila eden düşman askerlerinin komutanı altmış yaşlarındaki adamın güzel kızına göz koyar…
Ve onu zorla almak için iki askerle eve baskın düzenler…
Adam askerlerin kasaturasını alır ve iki askeri öldürür…
Bunun üzerine komutan silahını ateşler ve yaşlı adamı öldürür…
Pencereden kaçan kız yanan meşalesiyle cephaneliğe çevrilen camiye girer…
Caminin etrafını saran askerler ve kız infilak sonucunda dört bir yana savrulurlar…
İnfilak sesine gelen köylüler, nişanlısı için saçlarının tellerinden süsleyip işlediği mendili buldular…