29 Nisan, 2018

Solda ve sağda vuruşanlar



KİTAP İNCELEMESİ
KİDAP ADI: Solda ve sağda vuruşanlar
YAZAR: Metin Toker
Yayın tarihi: 1971
***
Kitabın "sağda vuruşanlar" kısmı-2
***
Bu konuyla ilgili birinci yazıda (solda vuruşanlar-1) ifade ettiğimiz gibi, “kitap yayınlandığı yıllarda bizi ilgilendiren kısmı, yani sağ kısmı ağırlıklı olarak incelemiştik…”
Ve o zaman Yeniden Milli Mücadeleci olduğumuzdan bizim için yazılan kısımlar bizi daha çok ilgilendiriyordu…
Şimdi ise kitabın “sağda vuruşanlar” kısmına "o zamanki bir solcunun sağa bakışı nasıldı?" sorusuna cevap aramak için bakacağız...
Ve bu gün sağ kısımda neler değişti ona da bakacağız…
***
Yazara göre sağ,
ilkel tutkulu TURANCILAR,
örf ve adetlere bağlı ANADOLU TOSUNLARI,
şeriatçı SAĞ HİYANET ŞEBEKESİ’ inden ibaretti…
Banka soyan, adam kaçıran ve üniversitelerde terör estiren silahlı dev-sol’un karşısına çıkan Ülkücüleri ,“Ülkücüler ilk silahı patlatanlar olmuştur” şeklinde yazarak yazar solculuğunu konuşturmuştur…
Silahlı sol karşısında aciz kalan devletin yardımına koşan Ülkücülerin olduğu bir gerçektir; ama ilk silahı patlatanların Ülkücüler olduğunu söylemek eyyamcılıktır…
12 Eylül darbe sonrası bir ülkücü arkadaşın, “biz tabut taşırken siz kitap taşıyordunuz” şeklindeki söylemi o döneme ait gerçeği yansıtıyordu…
Yazara göre sağ’ın okuyan- yazan Dev-Genç tarafı Yeniden Milli Mücadeleciler, silahlı kısmı Ülkücülerdi…
Benimde içinde bulunduğum, okuyan-yazan Yeniden Milli Mücadeleciler:
Bizim öğrendiğimiz sağ, milliyetçilik, muhafazakârlık ve Müslümanlıktı…
Sol ise; Kapitalizm, Komünizm, Budizm, Hıristiyanlık, Faşizm ve Siyonizm’di…
Amacımız, bu izm’lere karşı bilinçlenmek ve bu istikamette toplumu aydınlatmaktı…
Çalışmalarımızda bize asla "rejimi yıkmak ve şeriat sistemini getirmek” diye bir şey aşılanmadı…
Bizler; namazında niyazında, ahlaklı, okuma-yazmaya önem veren ve kötü alışkanlıkları olmayan disiplinli gençlerdik…
Yazarında ifade ettiği gibi Yeniden Milli Mücadelecilerin esas amacı; eksik bırakılan, ihmal edilen veya bilinçli terk edilen değerlere yeniden kavuşabilmek için mücadele etmekti…
Ve kısaca, ilmi sağcılıktı…
O zamanlar bize; laiklik ve Atatürk’ten lehte veya aleyhte söz etmeyen lider kadro, her nedense 12 Eylül darbesinden sonra söz etmeye başladı…
Laik ve Kemalist teşkilat olarak çıkı vermiştik…
Bunun nedenini hala anlayabilmiş değilim!
Hâlbuki “Sağın Dev-Genç’i” diye adlandırılan bir teşkilatın bu konuları ihmal etmesi veya unutması söz konusu olamazdı…
***
Yazar ayrıca Süleymancılar, Nurculardan söz ederken tüm sağ grupların amacının “şeriat” olduğunu dile getiriyordu…
Ve bu amacın gerçekleştirilmesi için Ürdün’de kurulan Hizb-üt Tahrir teşkilatı “İslam Devleti Anayasası” adıyla Türkiye’ye girmiş ve teşkilatlanmaya başlamıştı…
İşte zurnanın “ZIRT” dediği noktada tamda burasıdır işte…
“Sol’un sponsoru Nato’dur” diyorduk ya, Hizb-üt Tahrir teşkilatına da bu açıdan bakacağız…
Hizb-üt Tahrir teşkilatı, kaldırılan halifeliğin kimler tarafından istenildiğini tespit edebilmek için İngilizler tarafından kurulmuştur…
“Halifeliği istiyoruz” kimliğiyle aşırı sağcı bir teşkilat gibi kurulmuş ve şubeleri Türkiye’de açılmıştır…
Göstermelik veya sahiden elamanları zaman zaman yakalanmıştır…
Sol’un sponsorluğunu üstlenen dış mihraklar sağ’ı boş geçerler mi?
Elbette boş geçmezler…
Bu yüzden çokbilmiş yazar, “bu grupları yöneten dış güç veya gölge adam aramayın,gene kendilerinden biridir” diyor…
Yazar bu noktada ya yanılıyor, ya da algı operasyonu yapıyor…
Yaşıyor olsaydı kendisine FETO olayını örnek gösterirdim…
Günümüzde şeraite karşı olduğunu söyleyen solcular, her nedense Müslüman olduğunu iddia eden Amerikan sponsorlu FETO’nun ihtilal denemesine sahip çıkmadılar mı?
Bunun bir anlamı olabilir; o da,birbirlerine sahip çıktıklarına göre sponsorları da aynıdır…
***
Kitapta benim en çok dikkatimi çeken şey, bugün iktidarda olan “MİLLİ GÖRÜŞÇÜ AKINCI GENÇLİK” ten hiç söz etmemesi oldu!

27 Nisan, 2018

Solda ve sağda vuruşanlar



KİTAP İNCELEMESİ
Kitap adı: Solda ve sağda vuruşanlar
Yazar: Metin Toker
Yayın tarihi:1971
***
Kitabın "solda vuruşanlar" kısmı-1
***
Üsküdar’da eski kitaplar satan bir kitapevinde bu kitaba rastladım…
Günümüzde solun emperyalistlerle olan dansına şahit oluyoruz ya, “o zamanlar Türk solunun emperyallerle dansı nasıldı?” sorusuna cevap bulabilmek için kitabı satın aldım…
Her ne kadar Aclan Sayılgan’ın otağ yayınlarında çıkan “Türkiye’de sol hareketler ve yeni sol” kitaplarını okuduysam da, bir solcunun bakış açısından o zamanki solu incelemek istedim…
Aslında 1980’li yıllarda kitabı bir arkadaşımdan edinmiş ve okumuştum; ama o zamanlar bizi kitabın sağ kısmı ilgilendirdiği için “sağda vuruşanlar” kısmını ağırlıklı olarak okumuştum…
“Solda vuruşanlar” kısmını da ağırlıklı olarak okumak bu güne nasipmiş!
***
1970’lerde Türk solu veya solda vuruşanlar…

Nato ve Komünist blok (Demir Perde Ülkeleri) oluşturulduktan sonra, Türkiye Nato tarafında kalınca Türk Solunun kaderi de belli olmuş oldu!
Ağırlığı komünist bloğa geçtiği her zaman Türk solu darbe yemiştir…
Öyle ki “milli sol (milliyetçi devrimci)” kavramını ilk ortaya atan Uğur Mumcu, kontrolsüz solcu olma çalışmasını canıyla ödemiştir…
Kısaca; Nato’nun kontrolünde ve sponsorluğunda olan Türk solu, istendiği zaman geliştirilip büyütüldü, istenildiğinde ipi çekildi…
***
Türk solu ilk darbeyi, Rusya’dan Türkiye’ye komünizmi yaymak için gelen Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Trabzon/Sürmene açıklarında “deniz kazası” süsü verilerek öldürülmeleriyle yedi…
Komünist blok lehine faaliyet gösteren solcular,öldürülme korkusu nedeniyle her zaman illegal çalışmışlardır…
Böylece Nato kontrolünde ve sponsorluğunda olan solcularla illegal çalışan solcular arasında, daima “HAİN” suçlaması ve kavgası olmuştur…
İşin ilginç yanı Nato sponsorluğunda olan sol, yalılarda ve sosyete arasında moda olmasıydı…
Nato sponsorlu sol, ihtiyaç duyulduğu her zaman illegal solu amaçlarına göre kullanmıştır…
Gerektiğinde kamplarda silahlı eğitim almalarını sağlamış, gerektiğinde beline silah koyarak banka soymasını ve zengin adam kaçırmasını sağlamıştır…
Neticede Nato sponsorlu solcular tüm bu olanlardan zarar görmemişlerdir…
Nato sponsorlu sol, gerektiğinde darbeci, Kemalist, Ulusalcı, İslamcı olmuşlardır…
Bizde buna hep hayret etmişizdir…
Kitabın sol kısmına bizimde yorumumuzu katarak anladığımız budur…
***
Daha sonrası için şunu söyleyebiliriz, “Türkiye’de solun; ‘bir ideal ve umut’ olma özelliği, 12 Eylül darbesi ve Komünist Bloğun yıkılması ile tamamen bitmiştir.”
İdeal ve umuttan yoksun Türk solu; Kürt ve Türk diye ikiye ayrılmıştır…
Marksist, Leninist ve Komünist olan Kürt solu,Nato sponsorluğunda Kürt milliyetçisi oldular…
Türk solu ise, Kemalistliği ideal kabul edip Nato sponsorluğunda birleştiler…
***
Günümüzde sponsorları aynı olan sözde Türk ve Kürt solcular, istendiğinde hemen bir araya gelebiliyorlar…
***
SOL, pardon SON (!)

02 Nisan, 2018

SİYON LİDERLERİNİN PROTOKOLLERİ



KİTAP İNCELEMESİ
Kitap adı: SİYON LİDERLERİNİN PROTOKOLLERİ
Yazar: Victor Varsden
1980’li yıllarda Henry Ford’un yazdığı Beynelmilel Yahudilik ve millet düşmanlarının ihanet planları(belgeler) kitaplarını okumuştuk…
İsrail’in gündemde olması dolaysıyla SİYON konusunu kafamızda güncellemek istedik…
Bu yüzden “Siyon liderlerinin protokolleri” kitabını okuduk…
***
Protokoller; birer konferans veya ders anlatım şeklinde olup, Yahudiler ve Yahudi olmayanlar diye iki kısımda değerlendirilmiştir…
Kitaptaki 24 protokol; genelde “asacağız, keseceğiz; ama masum gözükeceğiz “ manasında olduğu için tek tek üzerlerinde durmayacağız…
Protokolleri yazan Siyon liderler ,”bizzat Allah tarafından bütün dünyanın idaresi için Yahudilerin seçildiğini peygamberler söylemiştir” şeklinde ifade kullanmış; ama Yahudi olmayanlar için kör, aptal, cahil, bidon kafalı, koyun gibi ifadeler kullanmışlardır…
Kısacası tam bir ırkçı tavır sergilemişlerdir…
Aslında protokoller için, “kaybolmuş, çalınmış, kaçak yayınlanmış, bazı ülkelerde yayınlanması yasaklanmış, Yahudiler bu protokolleri inkâr etmiş ” gibi algılarla insanlığın dikkatine sunuldukları anlaşılmaktadır…
Bu algı; Yahudilere moral, Yahudi olmayanlara korku salma amacı gütmüştür…
Bu korku ateşine bilmeden birçok insanda odun taşımıştır maalesef…
Günümüzde birçok faili meçhul olayın temelinde Yahudilerin olması, protokoller uygulanıyor mu? Sorusunu akıllara getirse de, dünya hâkimiyeti hiçbir güce nasip olmamış ve nasip olmayacaktır…
Kainatın tek hakim gücü ALLAH’tır, biz Müslümanlar bunu bilir, bunu söyleriz…
ALLAHUEKBER…