29 Haziran, 2019

ŞEKER PORTAKALI


KİTAP İNCELEMESİ
 ***
KİTAP ADI: ŞEKER PORTAKALI
KİTAP YAZARI: JOSE MAURO DE VASCONCELOS
***
Çocukluğu yaramazlıkla geçenler bu kitabı okurken, kendi hikâyeleri akıllarına gelecek ve hüzünleneceklerdir…
Yaramazlığı dolaysıyla sürekli dayak yiyen çocuk, ailesi ve çevresinden kendini uzaklaştırır…
Yaramazlığa herkesin ceza vereceğini kabullenen çocuk, kendisine ağaç ve hayvanlardan dost edinmeye başlar…
Çünkü onlar, yaramazlık dolaysıyla azar etmez ve dayak atmazlar…
***
Kitabımızın kahramanı Zeze, yaramazlığı dolaysıyla sürekli azar işiten ve dayak yiyen 5 yaşında bir çocuktur…
O’da kendine bahçelerindeki şeker portakalı ağacını dost edinir…
Sevinç ve hüzünlerini onunla paylaşır…
***
Daha sonra kendisine dostça ve sevgiyle yaklaşan insanları bu ağacın yerine koyar…
Bu yüzden Zeze; kendisine değer verdiği ve sevdiği için şarkıcı Ariovaldo’yu, baba şefkati bulduğu Portekizli Manuel Valadares’i o ağacın yerine koyar…
Portekizlinin arabasıyla tren altında kalması ve ölmesi, o’nun bütün hayallerini yıkar ve ölümcül bir şekilde hastalanır…
Daha sonra sağlığına kavuşur; ama baba şefkatini bulduğu şeker portakalı ağacı kesilmiştir artık…





27 Haziran, 2019

OTOMATİK PORTAKAL


KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI:  OTOMATİK PORTAKAL
KİTAP YAZARI:  ANTHONY BURGES
***
Kitabın içeriğindeki olaylar genelde sokakta geçtiği için, yazım dilinde de sokak jargonu hâkimdir…
Ebeveynlerin bir kısmı, çocuklarının öğretimi için harcadıkları emeğin yüzde birini eğitimleri için harcamazlar…
Dolaysıyla çocuğun eğitim boşluğunu sokak doldurur…
Artı  “Dişimden, tırnağımdan artırdım…” sitemi çocuğu veya genci otomatik suç makinesine dönüştürür…
Bu minval üzere olan kitaptaki kahraman, 15 yaşında ve dört kişilik suç örgütünün lideridir…
Suç örgütü bu dört arkadaş; hırsızlık, yol kesme, adam dövme, cinayet ve ırza geçme gibi suçlar işlemektedirler…
Kitabın kahramanı, liderlik kavgası dolaysıyla arkadaşları tarafından polise yakalattırılır…
Hapiste de bir öldürme kumpasına kurban gider…
Yaşı küçük olması nedeniyle “suçluların ıslahı” kanunundan yararlanıp hapisten kurtulmak ister…
Kendine uzatılan kağıdı imzalaması sonucu, hastanede tedavisine başlanır…
Tedavisi bittikten sonra serbest kalır ve evine gider…
Anne ve babasıyla başka birinin yaşadığını görür…
Gördüğü bu adamı tanır…
Daha önce dört arkadaşıyla yolunu kestikleri ve elindeki “otomatik portakal” kitabı dolaysıyla alaya alıp dövdüklerini adamdı…
Bazılarına göre bu şahıs romanın yazarıdır…
Yaşadığı buhranlar yüzünden intihar kalkışan kitabın kahramanı 18 yaşına basmıştır…
Kısa zaman içinde yaşadığı sıkıntılar onu olgunlaştırmıştır…
Evlenip oğlunun olmasını ister…
Amacı, yaşadığı sıkıntıları oğlunun yaşamaması için ona öğüt verme ihtiyacı hissetmesidir…
Not: Ebeveynler yaşadıkları problemleri çocuklarına anlatmaları eğitimde başarı sağlar mı?
Uzmanına sormak lazım!







23 Haziran, 2019

KARAR ODASI




KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: KARAR ODASI
KİTAP YAZARI: SELMAN KAYABAŞI
***
Osmanlı devleti yıkıldıktan sonra, boşta kalan petrol sahaları sömürgeci ülkelerin iştahını kabarttı…
Dünya savaşlarının çıkması bu yüzdendir…
Birinci dünya savaşını kazanan İngiltere, petrol alanlarını paylaşım noktasında üstünlüğü ele geçirmişti…
Amerika ikinci dünya savaşını kazanarak, İngilizlerin elinde bulunan bu üstünlüğü ele geçirdi…
İngiltere ve Amerika arasında kızışan mücadele, Almanlarla Rusların birleşmesi neticesinde onlarında birleşmesine neden oldu!
Her ne kadar İngilizlerle Amerikalılar paylaşımı ortak yapsalar da aralarındaki savaş hiç bitmedi…
***
Bir şekilde Lozan anlaşması içine sokulmayan Musul ve Kerkük petrollerini Türkiye lehine çevirmek isteyen M.Kemal, Irak Cumhuriyetini, Suriye Cumhuriyetini, Hatay Cumhuriyetini kurdurur…
Bu konuda kendini savunan bir tek Fevzi Çakmak olur…
İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Rauf Orbay ve Refet Bele İngilizlerle savaşmayı göze almadıkları gibi, M.Kemal’in düşüncesini onlara jurnallerler…
Arkasından M.Kemal’e başarısız bir suikast düzenlenir…
Arkadaşları ile arası açılan M.Kemal, İsmet İnönü’yü başbakanlıktan alır…
Diğerlerini de sürgüne gönderir…
Şaibeli bir şekilde M.Kemal’ın ölmesi neticesinde tüm güç İsmet İnönü’ye geçmiştir…
M.Kemal’in vasiyeti Fevzi Çakmak olmasına rağmen, İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilir…
M.Kemal tarafından sürgüne gönderilen; Kazım Karabekir, Rauf Orbay ve Refet Bele
İsmet İnönü tarafından geri çağrılarak milletvekili yapılmışlardır…
***
Tüm birimleriyle ele geçirilen Türkiye, “Karar Odası”nın verdiği kararlarla yönetilmeye başlandı…
Ancak daha sonra bir kırılma noktası yaşandı Türkiye’de…
Bu kırılma noktasında, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis Paşa, Adnan Kahveci ve Turgut Özal gibi değerler suikastlara kurban gittiler…

19 Haziran, 2019

DAS KAPİTAL




KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: DAS KAPİTAL
KİTAP YAZARI: KARL MARX
***
Almanca dil kökenli olan "Das Kapital" in sözlük anlamı “sermaye” demekmiş…
Kitabı internet imkânlarını kullanarak PDF formatında okuduk…
Öncelikle kitapla ilgili internette yapılan yorumların bir kısmına bakalım…
Okunması ve algılanması çok zor olan bir eser…
Bu kitabı okuyanların “komünist” damgası yediği, tuğla tipi kitapları okuduk; ama öyle bir sıkıntı yaşamadık!
Anlaşılması zor, akademik dille yazılmış kitap olduğunu söyleyenlerde iddialarında yanılmaktadırlar...
İçinde bir dolu çelişki barındıran kitaptır…
İşin uzmanlarına göre her okuyanın anlayamayacağı kitaptır…
İbn-i Haldun’un mukaddimesiyle bazı bölümlerinin örtüştüğü ifade edilse de, her iki kitabı okuyan biri olarak, bu tür örtüşmelere rastlamadığımızı belirtelim...
Marx’ın bu kitabı hakkında birçok profesörün, “uzun gereksiz sözlerle dolu ve anlaşılması güç, tüm zamanların en kötü ve okunmaz!” dediği kitaptır, Das Kapital… 
Bu yüzden kitabı okumayı birçok zaman bıraktık; ama inatla okumaya devam ettik...
Marx’ın Darwin’e atfettiği kitaptır aynı zamanda... 
Ancak Darwin’in bunu kabul etmediği de söylenir...
***
BİZİM YORUMUMUZ:
Öncelikle konuya Marx’ın “ilk bölümü neden anlaşılmıyor?” sorusuna, “ bilimsel çalışmaların ilk bölümleri zaten zor olur” şeklinde cevap verdiği “meta” bölümüyle başlayalım…
Bu bölümde Marx bir yayık hazırlıyor ve bu yayığın içine; keten bezi, ceket, emek, üretim, demir, buğday, kapitalizm, para, altın gibi kelimeleri koyuyor ve çalkalıyor da çalkalıyor…
Sonunda nemi oluyor?
Ucube kör bir yumak!
Ancak olayı olağan haliyle anlatsaydı ortaya herkesin anlayabileceği bir şey çıkabilirdi…
Örneğin; meyve, sebze ve bitkilerden oluşan ve insan emeğiyle ineğe sunulan besin, inek tarafından insana süt olarak verilmektedir… (Marx’ın felsefesi dolaysıyla, Allah’ın canlılara ikramını ve ineğin emeğini yok sayıyoruz)
Yayıktaki bu süt insan emeğiyle (çalkalama)  yağ ve yoğurda dönüşecektir…
Şimdi insan emeği sonucu oluşan yağ ve yoğurdu “meta” olarak değerlendirelim…
Yapıları itibariyle oluşan iki maddenin meta değerleri farklı olacaktır…
Emek sahibi bu ürünleri satarken alıcıya, “bu ürünleri aynı emekle ürettim, bu da, bu da aynı fiyattadır” deme hakkı var mıdır? Satsa Marksizm’e göre uygun mudur?  
Veya Müslüman inancına göre soralım, “helal midir?”…
Aynı sorular “tercih” durumuna göre de sorulabilir…
Dolaysıyla Marx, ifade etmek istediği veya izah edemediği eşitlik ve emek kavramlı meta bölümünü kelime oyunlarıyla karman-çorman etmiştir… 
***
Daha sonraki konulara gelince, sizin çarşı-pazarda yapmış olduğunuz alış-veriş işlerini ifade etmekten öteye gitmemiştir…
Bankalardan alınan sözleşmeli krediler, icra işleri, vergi, faiz gibi kavramlarla burjuvazi oyunları dile getirilmektedir…
Arkasındaki gücün Yahudi sermayesi olduğu çakılmasın diye, zaman zaman Yahudi burjuvazisine çatmıştır…
Bu kitapta en çok Osmanlı İmparatorluğu için söylediği “Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun yıllar ayakta kalmasının sırrı, emek sahiplerinden kazandığı kadar ve az vergi almasıdır.” ifadesi dikkatimizi çekmiştir…
***
Geçtiğimiz yüz yıla ait işçi, köylü ve memur boşluğunu Yahudi Karl Marx'ın "sendikal" faaliyetleri ve komünizm ile dolduran Yahudi baronlar, komünizm rejimi yıkıldıktan sonra başka bir Yahudi olan Darwin'in felsefi fikrini devreye soktular...
Bu felsefi fikri evrim teorisinden aldılar...
Bu tür ateist evrim teorisinin bilimsel özelliği olmasa da aşağıdaki nedenden dolayı bilimsel gibi onu ayakta tutmaya çalışıyorlar…
Darwin’in “güçlü hayvan güçsüz hayvanı ham eder” felsefi fikrini benimseyen Yahudi Kapitalistler, kendilerine göre bilimsel bu felsefe ile insanlığı inim inim iletiyorlar…
Bunların evrim teorisine göre insanda hayvan olduğu için, güçlülerin güçsüzleri ezmesi bilimseldir ve kendileri de güçlü olduklarına göre,bu onların doğal haklarıdır" diye düşünüyor ve kendilerini haklı görüyorlar...
Allah mı?
Allah onlar için kendi güçleridir...
Sözde Faşizme karşı olan fanatik Marksistler de, her nedense bu düşünce ile yapılan faşizan katliamlara seslerini çıkarmazlar…
***
Bu kitabı okumakla ne mi kazandık?
Bu kitabı okumakla “ kamuya faydalı ve yararlı hiçbir yanı yoktur” gibi bir bilgi birikimimiz oldu…
Her neyse bilgi bilgidir…

DAS KAPİTAL-II

***

İkinci cilt, kapitalist ekonominin dinamiklerini anlamak için önemli bir teorik çerçeve sunar…

Ancak, Marx'ın Kapital'inin ikinci cildi, birinci cilt kadar geniş bir okuyucu kitlesi tarafından bilinmez ve tartışılmaz…

Bunun sebebi, ikinci cildin, birinci cilde göre daha soyut ve teknik olmasıdır...

Marx'ın Kapital'inin ikinci cildi, sermayenin dolaşım süreci üzerine odaklanır…

İlk ciltte ayrıntılı olarak ele alınan üretim sürecinin aksine, ikinci cilt, metanın paraya dönüştürülmesi, paranın üretim unsurlarına dönüştürülmesi ve bu unsurların üretim sürecine yeniden girişi dahil olmak üzere sermayenin hareketini inceler…

 Marx'ın kapitalizmin işleyişi, özellikle de üretim süreci ve sermayenin dolaşımı hakkındaki görüşlerini yansıtmaktadır… 

Metin, karmaşık ekonomik kavramları ele alırken, sınıf mücadelesi ve artı-değerin üretimi gibi temel Marksist konulara da değinmektedir... 

Sunulan bölümler, Kapital'in tamamını kapsamamakla birlikte, Marx'ın ekonomik teorisinin önemli bir kısmını göstermektedir...

İkinci cilt, sermayenin dolaşımını üç devreye ayırır:

Birinci Devre: Paranın üretim unsurlarına dönüşümü ve üretim süreci…

İkinci Devre: Üretilen metanın satışı ve paranın geri dönüşü…

Üçüncü Devre: Toplam sermayenin yeniden üretimi ve genişletilmiş yeniden üretim…

Marx, bu devreleri analiz ederek, sermayenin nasıl sürekli olarak kendini yeniden ürettiğini ve genişlettiğini açıklar...

Ayrıca, sermaye dolaşımının hızı, sermaye bileşimi ve krizlerin sermaye dolaşımı üzerindeki etkisi gibi konuları da ele alır…

Karl Marx, sermayenin dolaşımını, kapitalist üretim sürecinin temel bir unsuru olarak görür ve bu süreci detaylı bir şekilde analiz eder…

İşte Marx'ın sermaye dolaşımı hakkındaki temel görüşlerinden bazıları:

Marx, sermayenin dolaşımını, değerinin farklı formlar arasında sürekli bir dönüşümü olarak tanımlar…

Bu dönüşüm, metamorfoz olarak adlandırılır ve paranın sermayeye, sermayenin metaya, metanın tekrar paraya dönüşümü gibi aşamaları içerir…

Bu metamorfoz, sermayenin sürekli olarak kendini yeniden üretmesi için gereklidir…

Marx'a göre, sermayenin dolaşımındaki temel amaç değer artışı yaratmaktır...

Kapitalist, üretim sürecine girerken paranın metaya, metanın tekrar paraya dönüşmesiyle yetinmez, daha fazla para elde etmeyi hedefler…

Bu artı değer, işçilerin ürettiği değerin, aldıkları ücretlerin üzerindeki kısmıdır ve kapitalistin kârını oluşturur…

Marx, sermaye dolaşımını ikiye ayırır: üretim süreci ve dolaşım süreci…

Üretim süreci, hammaddelerin işlenerek metaya dönüştürüldüğü aşamadır…

Dolaşım süreci ise, üretilen metanın piyasada satılarak tekrar paraya dönüştüğü aşamadır... Her iki süreç de sermaye dolaşımı için zorunludur ve birbirine bağımlıdır…

Marx, sermayeyi ikiye ayırır: sabit sermaye ve değişken sermaye…

Sabit sermaye, üretim araçları, makineler ve binalar gibi uzun süre dayanan ve değerini yavaş yavaş metaya aktaran sermayedir...

Değişken sermaye ise, işçi ücretlerine harcanan ve değerini doğrudan metaya aktaran sermayedir…

Bu ayrım, Marx'ın artı-değerin kaynağını açıklamasında önemli bir rol oynar…

Sermayenin dolaşım hızı, sermayenin değer artışı yaratma kapasitesini etkiler…

Daha hızlı dolaşan sermaye, aynı miktarda sabit ve değişken sermaye ile daha fazla artı-değer yaratabilir...

Dolaşım hızı, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi, kredi sisteminin yaygınlaşması ve üretim sürecinin organizasyonundaki iyileştirmeler gibi faktörlerden etkilenir…

Marx'a göre, kapitalist sistemde sermaye dolaşımı, krizlere eğilimlidir…

Aşırı üretim, yetersiz talep, finansal spekülasyon gibi faktörler, sermaye dolaşımının kesintiye uğramasına ve ekonomik krizlere yol açabilir…

Bu krizler, kapitalist sistemin içsel çelişkilerinden kaynaklanır ve kaçınılmazdır…

Marx'ın sermaye dolaşımı hakkındaki argümanları, kapitalist sistemin işleyişini anlamak için önemli bir çerçeve sunar...

Değer artışı arayışı, üretim ve dolaşım süreçleri arasındaki ilişki, sabit ve değişken sermaye ayrımı, dolaşım hızı ve krizlerin nedenleri gibi konular, Marx'ın sermaye dolaşımı teorisinin temel unsurlarıdır...

DAS KAPİTAL-III

***

Das Kapital-III kitabında, Özellikle artı-değerin oluşumu, kar oranı, değişmeyen sermayenin kullanımı, kredi sistemi ve dış ticaretin etkileri gibi konular üzerinde durulmaktadır… 

Marx'ın analizlerini desteklemek için çeşitli ekonomistlerin görüşlerini ve istatistiksel verileri (özellikle İngiliz fabrikalarıyla ilgili raporları) kullanılmaktadır…

 Ayrıca, toprak rantı ve tefeciliğin kapitalist üretim tarzındaki yeri de ele alınmaktadır… 

Engels'in önsözü ve ekleri de kitapta bulunmaktadır…

Metanın değeri, üretimi için harcanan toplumsal olarak gerekli emek zamanı ile belirlenir... 

Bu, metanın gerçek maliyetini temsil eder...

Kapitalist üretimde ise, metanın kapitalist maliyet fiyatı, üretim araçlarının (değişmeyen sermaye) ve emek gücünün (değişen sermaye) değerine eşittir…

Metanın (ticari amaçla üretilmiş, alınır-satılır mal) kapitalist maliyet fiyatı, meta üretimi için fiilen tüketilen sermaye tarafından belirlenir…

Sabit sermaye (üretim araçları) üretim sürecinde tamamen tüketilmediği için, maliyet fiyatına sadece aşınma ve yıpranma payı kadar girer…

Döner sermaye ise (hammaddeler ve emek gücü) tamamen tüketildiği için maliyet fiyatına tamamen girer…

Metanın değerinin, maliyet fiyatının üzerindeki fazlalığına artı-değer denir…

Artı-değer, ödenmeyen emeğin bir sonucudur…

Kapitalist, emek gücünü piyasa değerinde satın alır, ancak emek gücünün ürettiği değer, satın alma değerinden fazladır…

Bu fazlalık, kapitalistin karını oluşturur…

Artı-değer oranı, artı-değerin değişen sermayeye oranını ifade eder ve emeğin sömürü derecesini gösterir…

Kar oranı ise, artı-değerin toplam sermayeye oranını ifade eder…

Metaların piyasada kendi değerleri üzerinden satılması, farklı üretim alanlarında farklı kar oranlarına yol açar...

Ancak kapitalist sistemde, rekabet nedeniyle, karlar ortalama bir kar oranı etrafında eşitlenir…

Ortalama kar oranı,

1- farklı üretim alanlarındaki sermayelerin organik bileşimi,

2- toplam toplumsal sermayenin bu alanlardaki dağılımı ile belirlenir…

Genel kar oranında bir değişim, değişmeyen veya değişen sermayeyi oluşturan metaların değerinde bir değişiklik anlamına gelir…

Metanın üretim fiyatı, maliyet fiyatına ortalama karın eklenmesiyle oluşur...

Üretim fiyatı, piyasa fiyatlarının etrafında dalgalandığı merkezdir…

Piyasa fiyatı, arz ve talep tarafından belirlenir…

Tekel, üretim fiyatının ve piyasa fiyatının değerinin üzerine çıkmasına neden olabilir ve bu durumlarda tekel fiyatı oluşur…

Sonuç olarak, metanın değeri, üretimi için gerekli emek zamanı ile belirlenirken, fiyatı, maliyet fiyatı, ortalama kar, arz ve talep gibi faktörlerin etkileşimiyle oluşur…

Kapitalist üretim sürecinde, rekabet ve sermayenin farklı alanlardaki dağılımı, karların ortalama bir kar oranı etrafında eşitlenmesine ve üretim fiyatlarının oluşmasına yol açar… 

Piyasa fiyatları ise arz ve talep dinamiklerine göre dalgalanır ve tekel durumlarında değerinden sapabilir…

17 Haziran, 2019

OPERASYON



KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: OPERASYON
KİTAP YAZARI:  SELMAN KAYABAŞI
***
Mahir Kaynak, Ömer Lütfi Mete, Bülent Orakoğlu ve Hasan Celal Güzel gibi ustalarla çalışmış bir yazarın, böyle güzel bir kitabın altına imza atması gerekirdi zaten…
Sayfa sayısı (270) çok olmamasına rağmen kitabı okumak oldukça zamanımızı aldı…
Önemli konuların altını çizmek ve not almak bu kitap için gerekliydi…
Kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun en zor dönemleri olan; Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamit dönemini anlatıyor…
Yani; dertler, sıkıntılar, entrikalar, ölümler, oyunlar ve olayların en çok olduğu dönem…
Türkiye’nin gerçek egemenliğini yakaladığı (kitapta iddia edilen) kırılma noktasına hazırlanan şahıslara bu tarihi olaylar anlatılıyor…
Dolaysıyla okuyucuda bu bilgiden nasibini alıyor…
Kitabın sonuna doğru Abdülaziz’in halli ve katlini okurken ağlamamak elde değildir…
Abdülaziz’i katledenler için  “Abdülaziz öldü de siz ölmediniz mi?” notunu düşelim…
Sultanımızı Allah şehitlik makamına, katillerini de cehennemine koysun…
Âmin…


14 Haziran, 2019

KOMİTACILAR




KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: KOMİTACILAR
KİTAP YAZARI: NİZAMETTİN NAZİF TEPEDELENLİOĞLU
***
Sözlükte, “ Siyasi amaca ulaşmak için silahlı mücadele yapan gizli topluluk” anlamına gelen komitacılara kısaca, “siyasi çete” denir…
Kitap; Yeni Osmanlılar, çeteci seraskerler, Jön Türkler, İttihat ve Terakki komitacılarını ele almaktadır…
Bu komitacıların, Abdülaziz ve II. Abdülhamit’in hallinde oynadıkları roller tek tek araştırılarak kaleme alınmıştır...
Bu komitacılar, komitacı Mason olan Padişah 5. Murat’ı bile katletmişlerdir…
***
Nizamettin Nazif, Hürriyet Gazetesi’nde yayınladığı tefrikada II. Abdülhamit’e hakaret edince Atatürk o’nu Dolmabahçe Sarayındaki makamına çağırır…
Ve o’nu, “ II. Abdülhamit’i sevme; ama hatırasına hakaret edeyim deme” diye ikaz eder…
Bu ikaz dolaysıyla mıdır bilinmez; ama bundan sonra II. Abdülhamit ile ilgili düşünceleri tamamen değişir…
İlan-ı Hürriyet kitabının ardından bu kitapta da II. Abdülhamit’i göklere çıkartır…
CHP milletvekilliği yapan yazar bu değişimi, CHP zihniyetinden döndüğü dönemlere rastlar…
Bu değişime, sol kesimin hiç sevmediği Peyami Safa’nın cenazesinde yaptığı konuşmada da şahit oluyoruz…
***
Nizamettin Nazif, kitabı  “Osmanlı İmparatorluğu kuruluş anında II. Abdülhamit Han gibi siyasi bir mimardan mahrum oluşu büyük bir talihsizliktir” ifadesiyle bitirmektedir…
Yazarın bu fikrine katılmamak mümkün değildir; ama elden ne gelir?



09 Haziran, 2019

ÖLDÜRMEYECEKSİN


KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: ÖLDÜRMEYECEKSİN
KİTAP YAZARI: KEMAL KUTLU
***
Kitabı ilk çıktığı 1976 yılında okumuştuk…
Kitap hakkında yorum yazabilmek için ikinci kez okuma ihtiyacı hissettik…
“Okurken insanı içine çeken böyle bir kitap çok az hatırlıyoruz” iddiasındayız…
***
Tarihi roman şeklindeki kitabın içindeki olaylar, Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı Kılıç Aslan zamanında ve İznik yöresinde geçmektedir…
Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti olan İznik yöresinde cereyan eden olaylarda,
1-O tarihteki savaşlarda bile casusluğun (bilgi toplama) ne kadar değerli olduğunu öğreniyoruz…
2-Bizanslıların, Selçuklu tebaası olan Hıristiyan Rumlara ne kadar acımasız davrandığını görüyoruz…
3-O günlerden günümüze kadar gelen HIRİSTİYAN HAÇLI zihniyetinin hiç değişmediğini görüyoruz…
4-Müslüman Türk’ün savaştaki maharetlerinin sadece kaba kuvvete dayanmadığını, akıl oyunlarıyla da olduğunu öğreniyoruz…
5-Savaşta hekimlerin ne kadar değerli olduğunu ve savaş gerisinde sıhhiye bölüğü kurulması çalışmalarının Selçukluya dayandığını öğreniyoruz…
***
“ÖLDÜRMEYECEKSİN” Allah buyruğu olduğunu Tevrat’tan öğrenen Müslümanlar, savaş anında olsa bile bu emre nasıl itaat ettiklerini görüyoruz…
Bu emir etrafında bilinçlendiği sürece de, Allah onlara her zaman zaferini bahşetmiş ve bahşedecektir…
İşte kızıl elmanın bir yönü de budur…
***
Oldukça yalın dille yazılan kitabı temin edip okumanızı tavsiye ediyoruz…