26 Temmuz, 2020

İDEOLOJİ DEVLETİ




KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: İDEOLOJİ DEVLETİ
KİTAP YAZARI: FETHİ OSMAN
***
Yazar, hemen hemen aynı anlamlara gelen HİCRET DEVLETİ, İDEOLOJİ DEVLETİ, İSLAM DEVLETİ ifadelerini izah etmeye çalışmaktadır…
Dünyada pratiğe dönüşmüş Milli Devlet (Nasyonal Devlet) ve Sosyalist Devlet (Enternasyonal Devlet) şeklinde iki ideoloji devleti vardır…
İslam Devleti ise; ne milli bir devlet, nede sosyalist devlettir…
O her şeyden önce inanca dayalı ve bu nedenle de evrensel bir ideolojik devlet olarak tarif edilebilir…
Haç görevini yerine getirmek için Mekke’ye giden altı Medineli Peygamberimizi ziyarete giderler…
Daha sonra bu altı kişi Medine’de Müslümanların teşkilatlanmasını sağlarlar…
Mekkeli Muhacirler ile Medineli Ensar, Medine'de peygamberimizin liderliğinde Hicret Devletini kurarlar…
Hicret Devleti; yani İdeoloji Devleti, İslam Devleti…
İslam Devleti: Sabit bir ülkesi olmadığı ve insan toplumunu evrensel bir toplum haline getirmeyi hedef aldığından, ileriye dönük bir devlettir.
Bir kabile devlet olmadığı gibi kan ve toprağa dayalı bir devlette değildir…
Hür düşünceye önem veren ve bu esasa bağlı olarak kurulan devlettir…
Bu devlet, tarihte eşine rastlanmayan yapısıyla ideolojik bir devlettir aynı zamanda…
Din devlet yapısı itibariyle inanç temellerine dayalıdır…
İnanç ise, ancak hür irade ve hür düşünce neticesinde ortaya çıkar…
Ve İslam, temel yapısı itibariyle bir inançtır…
Külli bir mefkûredir…
Ve de İslam, evrensel çağrısını Hilafet ve Hac müesseselerini ihdas ederek pekiştirmiştir…

24 Temmuz, 2020

KIZIL ÇOCUĞA MEKTUPLAR


KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI : KIZIL ÇOCUĞA MEKTUPLAR
KİTAP YAZARI : PEYAMİ SAFA
***
Kızıl çocuğa mektuplar kitabı yayına hazırlandığı yıllarda sahasında yazılan ender kitaplardandı…
Yazar, aklı başında tüm kızıllara ilmi gerçekler ışığında seslenmekte ve “Eşitlik ve özgürlük diyorsunuz; ama bu kelimelere şu şu açılardan bakıyor musunuz?” sorusunu sormaktadır…
Nazım Hikmet’e yazdığı gönderme şiir bile komünizmi bilmeyenlere, seçenlere ve seçmek üzere olanlara Nazım’ın nasıl bir "zehir olduğu" uyarısını yapmaktadır…
Ve tüm yönleriyle Marksizm ile milliyetçiliği mikroskop altına koyarak incelemekte ve mukayese etmektedir…
***
Yazar Komünizme karşı yaptığı bazı tenkitler:
Marks’ın “ komünist ihtilallar en ileri sanayi memleketlerinde doğacak” iddiası yalan ve yanlıştır…
Rusya’da ihtilal olduğu zaman en geri sanayi memleketlerindendi…
Bu gün en ileri sanayi memleketleri olan Amerika ve İngiltere parlamentolarında bir tek komünist yoktur…
Refah içinde bulunan işçi ve köylü komünistlere “oy” vermemiştir.
*
Komünizm bir dindir…
Peygamberi Marks’tır…
Kitabı da Kapital’dir…
*
Komünistler tahtakurusuna benzerler…
Yakalanacağını hissettikleri anda yorganın kendi rengine en yakın bölgesine ve kıvrımına saklanırlar…
Atatürkçü olurlar, halkçı olurlar, milliyetçi olurlar, dinci olurlar…
*
Tüm dünyada önce komünist olan ve daha sonra yanlışları görüp komünizmi terk eden birçok aydın olmasına rağmen Türkiye’de buna rastlanmamaktadır…
*
Şurası unutulmamalıdır ki Türk âleminin en büyük düşmanı komünistliktir…
Her görüldüğü yerde ezilmelidir…
M. Kemal Atatürk
*
Komünistler Einstein’i sevmezler…
Çünkü Marksistlerin dayandığı klasik fizik prensipleri yerle yeksan etmiş ve yeni fiziğin kurucuları arasındadır…
Allah’a inanır…
“Din ile ilim arasında çatışma yoktur…
İlimsiz din kör, dinsiz ilim topaldır” der…
*
Ey Allah’a inanmayan komünistler; Eflatun, Farabi, İbni Sina, Nevton, Hegel (Hayatının son 13 yılını Allah’a inanarak geçirmiştir),Einstein, Bergson ve bu gün hayatta bulunan doğulu, batılı meşhur ilim adamları ve filozoflara varıncaya kadar kafası işleyen ve mantıkları sağlam yüz binlerce dahi Allah’a inanırlar…
***
Yazarın milliyetçilik ve hürriyet konusunda kitapta ifade ettiği bazı düşünceleri:
Annem öldü hayatta gideceğim kimsem kalmamıştı…
Yani kendisine karşı vazifeli ve sorumlu olduğum bir yakınım yoktu...
Yolda yürürken nereye gittiğimi düşündüm ve bir adım daha atamadım…
Tüm yönleriyle hürriyette olmama rağmen hiçbir yere gitmek istemiyordum…
Hürriyetim felce uğradı…
O zaman anladım ki, sevginin, vazifenin bağları içinde, kayıtlı şartlı bir hürriyetin değeri vardır…
Mutlak değil, izafi(bağıntılı) bir hürriyetin değeri vardır…
Kayıtsız şartsız hürriyet, bir anda kendini öldüren hürriyettir…
*
Milli şuur öyle kolay kazanılan bir özellik değildir…
Sırplar Osmanlı istilasından sonra milli şuura kavuşmuştur…
İspanya bütün milli benliğini ve varlığını Araplarla yaptığı savaşlara borçludur…
Avrupa’da ilk milli benliği bulan millet Fransızlardır.
*
Hürriyetçi ekonominin karşısında iki azılı düşman vardır…
1-Marksist ekonomi: Zaferini, mahkûm sınıfın hâkim sınıfa galibiyetinde arar…
2-Milli ekonomi: Zaferi, birinden alıp ötekine verme gayreti gütmez…
Sınıflar arasında ihtilafı ve eşitsizliği kaldırmak davasındadır…
Sınıf yok, millet vardır…
Ferdi menfaat yok, milli menfaat vardır…
Ben yok, biz varız…
***
Not: Yazar her ne kadar o günkü komünistlerin sponsorluğunu SSCB yaptığını söylüyorsa da, bu gün ortaya çıkan belgeler, durumun hiçte öyle olmadığını göstermektedir…
Örneğin bir dönemin içişleri bakanı, “İçişleri bakanı olana kadar bende komünistlerin SSCB’den idare edildiğini zannediyordum; ama gerçekte Amerika tarafından idare edildiğini yeni öğrendim” demiştir…
Komünistler ister SSCB, ister Amerika tarafından idare edilsin, “kaynak kitap” özelliği taşıyan kitabı temin edebilirseniz okumanızı tavsiye ederiz…

19 Temmuz, 2020

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE BATILILAŞMA



KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE BATILILAŞMA
KİTAP YAZARLARI: EZEL ERVERDİ-DURSUN ÖZER-AHMET DEBBAĞOĞLU
***
Üç yazarın emekleri sonucu oluşturulan kitabın ilk baskısı 1975 yılında yapılmıştır…
Kitabın önsöz kısmında milliyetçiliğimiz, millet, milli tarih, devlet, vatan, iktisat, sınıf meselesi, insan, kültür ve medeniyetimiz konuları üzerinde durulmuştur…
Kitabın yazarlarından Ezel Erverdi; millet olma, “Batı” nedir?,Batılılaşma ve Türk milliyetçiliği,devrimler,laiklik,demokrasi,sanayileşme,hangi solculuk,hangi ilericilik ve hangi milliyetçilik konuları üzerinde durmuştur…
Kitabın yazarlarından Dursun Özer’de; Avrupa Birliği, Ortak Pazar ve Ortadoğu konuları üzerinde durmuştur…
Üçüncü yazar Ahmet Dabbağoğlu ise Ortadoğu, Türkiye’nin NATO’ya girişi, Türkiye ve İran olayları, Türkiye ve İslam siyaseti üzerinde durmuştur…
***
Hem batıcı hem milliyetçi olunabilir mi? Sorusuna cevap arayan kitap, o yıllarda bir boşluğu doldurduğu bir gerçektir…

17 Temmuz, 2020

HUZUR




KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTABIN ADI: HUZUR
KİTAP YAZARI: AHMET HAMDİ TANPINAR
***
Kitapta huzurun mu, huzursuzluğun mu? anlatıldığı pek anlaşılmamaktadır…
Kitapta geçen tüm olumsuzlukların karşısına, İhsan ve karısı Macide’nin pozitif yaklaşımlarını koyup kitabın adına “huzur” demenin ne kadar doğru olduğunu okuyucunun takdirine bırakmak lazım…
Bu dönem yazarlarının çoğunda olduğu gibi Sultan II. Abdülhamit düşmanlığı Tanpınar’da da görülmektedir…
Tanpınar’ın milliyetçi olduğu muhakkak; ama koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında bu tür milliyetçilerin etkisinin olduğu da bir gerçektir…
***
Kitabın özeti:
Kurtuluş savaşı sırasında evleri baskına uğrayan ve babası Rum tarafından öldürülen Mümtaz, annesiyle birlikte Akdeniz kıyısında bir kasabaya yerleşirler…
Fakat kısa bir süre sonra annesi ölür…
Annesinin ölmesiyle kimsesiz kalan Mümtaz'ı komşuları bir vapura koyup İstanbul’daki amcasının oğlu İhsan’ın yanına gönderirler…
Mümtaz’ı İhsan ve yengesi karşılar…
Bir süre Mısır’da esaret hayatı yaşayan İhsan, Mısır’dan yeni dönmüş ve hastadır…
Mümtaz’a gözü gibi bakan bu karı-koca onu Galatasaray Lisesi’ne yatılı olarak kaydederler…
Aynı zamanda Mümtaz’ın tarih derslerine İhsan girmektedir…
İhsan, Mümtaz’ı tüm yönleriyle kendisi gibi düşünen birisi olarak yetiştirmeye çalışmaktadır…
Mümtaz, kocası Fahri ile arası açılmış ve bir kızı olan Nuran ile ada vapurunda tanışır…
Bu tanışmadan sonra birlikte olmaya başlarlar…
Fakat Nuran’ın kocası Fahri, sevgilisiyle yaşadığı sorunlar yüzünden eşi Nuran ile barışmak ister…
Bu arada eskiden Nuran’a âşık olan Suat’ta, Nuran’a mektup yazar…
Bu iki olay yüzünden Mümtaz, Nuran ile biran önce evlenip bu sıkıntılara son vermek ister…
İhsan’ın evinde Mümtazla kalmaya devam eden Nuran’ın cebinden bir şekilde evinin anahtarını alan Suat, Nuran’ın evine gider…
Anahtarının cebinden alındığını hisseden Nuran, Mümtaz’la birlikte kendi evine giderler…
Evde ışığın yandığını görürler ve eve girerler…
Yukarı çıktıklarında Suat’ın kendini astığını görürler…
Bu olaydan sonra Nuran, Mümtaz ile mutlu olamayacaklarını düşünür ve Bursa’ya gider…
Ardından Bursa’ya giden Mümtaz, hiçbir şekilde Nuran’ı dönmeye ikna edemez…
Mümtaz artık tüm zamanını hasta olan amcaoğlu İhsan’a ayırmaya başlar…
Doktorun yazdığı ilaçları eczaneden alıp eve dönmeye çalışan Mümtaz devrilir ve elindeki ilaç şişeleri yere çarparak kırılır…
Kanlar içinde kalan Mümtaz eve döndüğünde ihsan iyileşmiştir…
Fakat bu sırada radyodan, dünya savaşının başladığı haberi verilmektedir…  


12 Temmuz, 2020

TARIM KENTLERİ



KİTAP İNCELEMESİ
***
KİTAP ADI: TARIM KENTLERİ
KİTAP YAZARI: DR. TAHSİN YAHYAOĞLU
***
İbn Haldun, Mukaddime kitabında ”İnsan köylülükten şehirliliğe geçtikten sonra sosyal zayıflığa uğrar ve gücü azalır” der…
Bu nedenle Osmanlı döneminde de köylü ne zaman varlıklı ve güçlü idi, devlette varlıklı ve güçlüydü…
Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden 1000 deve yüklü altın getirmiş, hazineyi ağzına kadar doldurmuştu…
Ancak daha sonra gelen padişahlar, bu konuda başarılı olamamışlardır…
Bu duruma köy düzeninin bozulması da zemin hazırlamıştır…
Celali isyanları, I. Ve II. Meşrutiyet ilanları köy düzeninin bozulması ve köylünün ıstırap çekmesine neden olmuştur…
Köylü zayıfladıkça Osmanlı Devleti de zayıflamıştır…
***
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında tarım ve köy politikaları popülizmden ileri gidememiştir…
Yürürlüğe konan bazı kanunlarda yeterli olmamıştır…
Kitap şeflik döneminde yapılan uygulamalar neticesinde köylünün hallaç pamuğu gibi atılmasından hiç söz etmemiştir…
Köy Enstitüleri konusuna çok az değinse de, başarı ve başarısızlığı konusunda her hangi bir fikir beyan etmemiştir…
***
Cumhuriyet dönemi köy yaşantısının istatistiği yıllara göre teferruatlı bir şekilde kitapta izah edilmiştir…
Ayrıca kitapta, İslam’ın tarıma ve çalışmaya verdiği önem üzerine durulmuştur…
Birinci ve ikinci beş yıllık kalkınma planı konusunda başarılı çalışmalar yapılamadığı ifade edilmiştir…
Her ne kadar birçok köyün birleşmesiyle oluşturulan nahiye gibi cazibe merkezleri de köyden şehre göçü engelleyememiştir…
Bu konuyu tetikleyen en önemli etkende devletle halkın arasına giren ağa ve tefecilerdir…
***
Yolların köylere kadar gitmesi sonunda köylü yavaş yavaş siyaset ve kültürün içine girmeye başlamıştır…
Basılı gazete sayısı artmış, satılan radyo sayısı artmıştır…
Böylece sanayiye geçiş ümitleri belirmeye başlamıştır…
***
Yarınki köy için ne yapmalıyız? Sorusuna,
“Kurulacak köy sistemi kesinlikle Komünizm ve kapitalizmden ilham almamalıdır…
Köylerde tüm bakanlıklar sistemlerini kurmalıdır…
Cazibe merkezleri kurulmalıdır…
Cazibe merkezleri tarım kentlerine dönüştürülmelidir…
Kooperatifler kurulmalıdır…
Kısaca, kalkınma şehirden değil köyden başlamalıdır, diye cevap veriyor yazar…
***
Cazibe merkezleri ve Türkiye genelinde eğitim-öğretim nasıl olmalıdır? Sorusuna,
“Lise ve Üniversiteyi tercih etmeyen gençlerin tarım, sanayı ve iş hayatına daha kolay geçmeleri ve başarılı olmaları için 8 yıllık İlköğretim sistemi uygulanmalıdır” diye cevap veriyor yazar…
Not: 8 yıllık İlköğretim sistemi siyaseten bir dönem bazı okulların önünü kesmek için kullanılmış ve kısa bir süre sonra kaldırılmıştır…
***
Kitabın yayına hazırlanış tarihi 1971 olduğuna göre aradan 50 yıl geçmiştir…
Aradan geçen yarım asırda ülkemizde oldukça fazla şeyler değişmiştir…
Özellikle son 20 yılda köylere ulaşım yolları modernize edilmiştir…
Okullar modernize edilmiştir…
Dağınık vaziyette bulunan küçük köy okulları kaldırılmış, merkezi okullara taşıma eğitimi başlamıştır…
***
 “Türk aydını; İngiliz ekonomik düzenini, Fransız eğitim sistemini, Alman sanatını alır ve bize uyar zanneder; ama bize uyar zannedilen batı sistemleri, bizi dejenere edip yıkmıştır…
Bu yüzden kendi milli sosyal yapımıza ve kültürümüze dönmeliyiz…
Ve de Milli Güvenliğimizin güçlenmesi, köylünün kuvvetli olmasıyla temin edilir…
Kuvvetli olan, her zaman kendini emniyette hisseder…” ifadeleriyle yazar kitabını sonlandırmaktadır…