05 Mart, 2024

ABDÜLHAMİD’İN KURTLARLA DANSI-2


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: ABDÜLHAMİD’İN KURTLARLA DANSI-2

KİTAP YAZARI: MUSTAFA ARMAĞAN

***

Kitap, “ Abdülhamid’in Kurtlarla dansı” serisinin ikinci kitabıdır…

Ona, “ Baskıcı, özgürlük düşmanı, kızıl sultan” diyenler; siz kim? Abdülhamid kim?

Siz öldüğünüzde arkanızdan kaç kişi ağlayacak?

Oysa Sultan Abdülhamid’in kıymeti, Birinci Dünya Savaşı’nda yine kendisini tahttan indiren Meclis-i Mebusan üyeleri tarafından anlaşılmış, nitekim ölüm haberi Mecliste okunurken, milletvekilleri saygılarından ayağa kalkarak dinlemişlerdi…

Üstelik bu tarihte iktidarda değil, sürgündedir ve on yıldır ortalıkta yoktur…

 Keza cenaze töreni, adeta tahttaki bir padişahın ki kadar kalabalık olmamış mıydı?

“Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet” diyerek onu tahtan indiren İttihat ve Terakkicilerde ona yaptıklarından dolayı pişman olmamışlar mıydı?

Yahudi, Ermeni ve Rumlar amaçlarına ulaşınca “Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet” diyenler, dizlerini dövüp yurt dışına kaçmadılar mı?

Çaldıkları Osmanlı Paralarıyla yurt dışında sefahat içinde yaşamadılar mı?

Sonunda hepsi sefil sefalet içinde ölmediler mi?

O’da insandı şüphesiz onunda hatası ve günahı vardı; ama Halifesi olduğu Müslüman ümmetin gönlünde taht kurmuştu…

Amerika’da meydana gelen sel felaketinde talep olmadığı halde gönderdiği yardım, onun Amerikalıların gönlünde taht kurmasına vesile oldu…

Ulu Hakan, 30 küsur yıl boyunca 11 idam cezasını onaylamıştır…

Bu 11 idamın da çoğu anne baba katillerine verilmiştir…

Kendisine bomba atarak öldürmek isteyeni dahi affettiğini biliyoruz…

Af edeceğini bildikleri için İzmir’in Ermeni zenginlerinden Balyozoğlu Serkis Bey’i Sokak ortasında 4 kurşunla öldüren bir Ermeni komitacıyı İzmir Valisi Kâmil Paşa bir emri vaki ile infaz ettikten sonra Sultan’a bildirilmiş ve Abdülhamid de hükmün infazından sonra idam cezasını mecburen onaylamıştı…

Mahkemelerin yargılamalarına kesinlikle müdahale etmeyen Ulu Hakan İdam cezalarına onay vermezdi…

İsteseydi Hareket Ordusunu yerle bir ederdi; ama kendisini halletmeye gelenleri “kardeşkanı dökmem” diyerek kendi sonuna razı oldu…

Ona “Kızıl Sultan” diyenler aynada birde kendi yüzlerine baksınlar…

***

Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal, tayın beklerken "Cemiyet” ve “Neşriyat" işlerine vakit bulmaktaydı…

Tayın beklerken birkaç arkadaşıyla birlikte Beyazıt-Gedikpaşa civarında bir Ermeni’nin apartman dairesini kiralamışlardı…

Burada toplanıp memleket meselelerini görüşürken, istibdattan kurtuluş için Anayasanın ve Meşrutiyet yönetiminin geri getirilmesinin şart olduğu, bunun için de ordunun Sarayı sıkıştırması gerektiği noktalarında görüş birliğine varmışlardı...

Bir de Vatan isimli gizli bir dergi çıkartıyorlardı…

Ne var ki, Sultan II. Abdülhamid’in kuş uçurtmayan hafiye örgütünün içlerine sızabileceğini hesaplayamayacak kadar da toydurlar o sırada…

Bir gün baskına uğrarlar…

Mustafa Kemal ve Fethi Okyar da aralarında olmak üzere “gizli örgüt” ün bütün elemanları jandarmalar tarafından tutuklanıp Taşkışla’da hücrelere atılırlar…

O günlerde Ermeni örgütlerinin Sultan’a bir suikast hazırlığında olduklarına dair haberlerin gelmesi ve onlarında bir Ermeni’nin evinde kalmış olmaları ve Jön Türklerin yasak yayınlarını takip etmeleri üzerlerindeki kuşkuyu artırmıştı…

Sonuçta arkadaşlarından bazıları itiraflarda bulunmuşlardı…

Bunun üzerine Mustafa Kemal’i Şam'a, 5. Orduya yolladılar ve burada 30. Süvari Alayında staj yapmaya memur ettiler…

Mustafa Kemal ucuz kurtulmuştu…

Zülüflü İsmail Paşa ısrarla öğrencilerin cezalandırılmalarını isterken, Rıza Paşa affedilmeleri için çalışıyordu…

Abdülhamid ikisinin arasında kalmıştı…

Sonunda Sultan, onların gençliklerine uyup bir hata işlediklerine ikna olmamış olsaydı, rejimi değiştirmek için gizli örgüt kurmaktan tutuklanmaları ve askerlikten atılmaları, ardından da sürgüne gönderilmeleri işten bile değildi…

Böylece Mustaf Kemal’in hayatında yeni bir dönem başlıyordu…

Belki de Abdülhamid onu bu sırada cezalandırıp askerlikten uzaklaştırmış olsa tarih farklı bir şekil alacaktı…

***

Bir Yunan vatandaşı olan Michel de Grece, günün birinde Abdülhamid hakkında bir roman yazma sevdasına kapılır…

Romanı yazabilmek için “Kızıl Sultan” diye kendisine tanıtılan Sultanın mekânlarını gezdi…

O da ne? Kafasındaki saray kavramı Yıldız’da tuz-buz olmuştur…

Bu mudur saray dedikleri?

Hatta bu mudur “canavar” dedikleri adamın yaşadığı korkunç mekânlar?

Yıldız Sarayı’nı gezip görünce kesinlikle Sultan Abdülhamid hakkında söylenenlerin hepsinin yalan, uydurma olduğunu anladım…

Bir canavar böyle bir sarayda asla oturamazdı...

Orasına “saray” diyorlar, gelin görün ki burası gerçekte çok güzel bir parkın içine serpiştirilmiş küçük villalarından ibaret bir yer…

 Abdülhamid’in gerçek ihtirası saray değil çiçekler ve kuşlardı…

“Bir canavarın romanını yazacağım” diye başlayıp bir trajedinin kahramanıyla karşılaşan Michel de Grece, Ülkesi için umutsuz da olsa emperyalizmin dalgalarına kahramanca göğüs germeyi başaran bu yalnız adamın başkasını kolayca yılgınlığa düşürecek 30 yıllık mücadelesini “Son Sultan” adıyla romanlaştırır…

“Araştırmalarım sonunda Abdülhamid’in propaganda gayesiyle uydurulmuş, saptırılmış ve tahrif edilmiş görüntüsü altındaki gerçeği gördüm” der Yunan yazar…

Bazen ecnebilerin tarihimize bizden daha iyi nüfuz ettiklerini görüp üzülmemek elde değil...

***

CENNET MEKÂN ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN