31 Temmuz, 2021

EYFEL’DE KARNAVAL

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: EYFEL’DE KARNAVAL

KİTAP YAZARI: M.AKİF AK

***

Otağ yayınevi 1976’lı yıllarda  “milli hikâyeler demeti” adı altında hikâye kitapları yayınlamıştır…

Bu kitap milli hikâyeler demeti serisinin 8.sı dır…

Amaç, toplumun bağrından çıkan milli sanat kapsamındaki hikâyelerin genç nesillere sevdirilmesi ve ulaştırılmasıdır…

Milli sanat nedir?

Bir toplumun kültürünün belirmesi ve gerçekleşmesidir…

Nazım Hikmet’in şiiri Türkçe yazılmış ve okuyucu bulmuş diye milli olamaz!

Donkişot romanı Türkçeye çevrildi diye milli olamaz…

Dolaysıyla gelecek nesiller iki farklı kültürle karşı karşıyadırlar…

Birincisi, tarihi ve yerli(milli) kültür…

Diğeri, gayrı milli hâkimi azınlığın taşıdığı batı kültürü…

Kısaca sanatçılar ve sanatseverler, milli sanat anlayışına dönmelidir…

Yoksa sanat, azınlık kültürü halinde kalacaktır…

***

Üç hikâyeden oluşan kitaptan kısa özetler:

 1-AZRAİLİ BEKLERKEN

Selami Bey bilinmeyen bir hastalığa yakalanır…

Herkes ona “öleceksin” gözüyle bakmaktadır…

Parası ödenmediği için sular idaresi sularını keser…

Gerekli ödemeyi yapıp, kesilen sularının açılması için sular idaresine gider…

Tanıdık herkes ödeme yapmak için sıraya girmiştir…

Herkes ona “öleceksin” gözüyle baktığı için onu en öne geçirirler…

Bu durum onu çok etkilediğinden yolu üzerinde bulunan mezarlığa uğrar ve orada bir cenaze merasimi izler…

Mezar üzerindeki toprakta bir solucanın hareket ettiğini görür…

Ve aklından “Ölüm aynı zamanda doğum demektir” fikri geçer…

Evine döner, eşi ve çocuklarıyla neşeli bir gece geçirir…

“Ölüm dünya değiştirmektir” sözünü özümlemesi onu mutlu etmektedir…

2-TUTSAK UMUTLAR

İşler ve güçler nedeniyle Aynur ile Vedat çocuk yapmamak için doğum kontrol hapı kullanırlar…

Bu yüzden olsa gerek sakat çocukları doğmuştu…

Ender adını koydukları oğulları iki yıl yaşayabilmişti…

Yıllar ilerledikçe çocuklarının olmaması ve çocuksuzluk Aynur hanımın psikolojisini bozar…

Ve Vedat’tan nefret etmeye başlar…

3-EYFEL’DE KARNAVAL

Eyfel batılılaşmanın kutsal mabedi, Galata Kulesi’de onun bizdeki temsilcisi…

Hikâyenin kahramanı, Süleymaniye Mahallesindeki evlerinde anası ve kız kardeşiyle oturmaktadır…

Fakat hayatı genellikle meyhane ve otel odalarında geçmektedir…

Onun için karanlık vardır yarasalar gibi…

Sarhoş olduğu bir gece vakti, eve veya otele gitme konusunda kararsız kalmıştır…

Galata semtinde bulunan oteli karanlığı, Süleymaniye’de bulunan evi ışığı temsil etmektedir…

Kendi kendisiyle hesaplaşmaları sonucunda, eve anasının yanına dönmeye karar verir…

Eve dönmesine anası çok sevinir…

Uzun bir uykudan sonra kendisine gelir…

Eve dönerken sokakta bulduğu ve eve taşıdığı yaralının evde olmadığını fark eder…

Ama sarhoş ve yaralı adamın elbiseleri ipte asılıdır…

Elbiselerin cebinde kâğıda yazılı bir telefon numarası bulur…

O elbiseleri giyinip adamı bulmak üzere caddeye çıkar…

Gecenin o vaktinde açık bulduğu meyhaneden telefon eder…

Telefon ettiği yerden ona otelin adresini verirler…

Galata semtindeki otele gidince onu tanırlar…

Doğruca son kattaki odasına çıkar…

Odasının kapısı açıktır…

İçeri girdiğinde kendi hayaletiyle karşılaşır…

Gerçekle yüzleşince hayaleti dipsiz karanlığa gömülür…

Perdeyi açar ve şafağın mor ışığı içeri dolar…

Süleymaniye’nin anasının ve evinin ışığı…

Hikâye; iyiye, doğruya ve güzele yönelişi anlatmaktadır…

Kişi kötü alışkanlıklarını terk etmesi için kendi kendisi ile hesaplaşmalıdır…

Bu günah çıkartmak şeklinde olmamalıdır…

Ezel ve ebet olanın huzurunda tövbe şeklinde olmalıdır…