28 Ağustos, 2021

İSLAMDA SAĞ VE SOL MES’ELESİ


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: İSLAMDA SAĞ VE SOL MES’ELESİ

KİTAP YAZARI: MUSTAFA KUBİLAY İMER

***

Algı (yalan) kültürü insanlık tarihinden hiç eksik olmamıştır…

Günümüzde olduğu gibi kitabın yazıldığı tarihlerde (1977) de algının tüm çeşitleri uygulanmıştır…

Sağ-sol fikir çatışmalarının en üst seviyede olduğu yıllarda SOL, Müslüman-Türkü kendi çizgisine çekebilmek için “Ortanın solu Hz. Muhammed’in yolu, solcu Müslüman” gibi kavramları kullanmıştır…

İşte bu kitap, Müslüman-Türk’e sunulan bu algının “yanlış ve yalan” olduğunu dile getirmek için kaleme alınmıştır…

***

Türkçede sağ’ın zıddı ölü veya hasta’nın zıddı sağ’lıklı kelimeleriyle ifade edilir…

İkisinde de sağ, mevcudiyeti ve diriliği ifade etmektedir…

Algı sloganların hedef kitlesi Müslüman-Türk olduğuna göre, kitapları Kur’an-ı Kerim bu konuda ne demektedir…

Ona bakmak lazımdır…

***

Öncelikle belirtelim ki bu tefsir bilgilerin kaynakları,

Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur'an Dili tefsiri,

Hasan Basri Çanday’ın Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm tefsiri,

Celaleyn ve Medarik tefsirleridir…

Kur’an-i Kerim’de sağ ve sol’u içine alan 24 süre ve 52 ayet vardır…

Bu ayetlerin bir kısmı sadece sağ’dan, bir kısmı sadece sol’dan, bir kısmı da her ikisinden birlikte söz etmektedir…

Genelde sağ ve sol kavramları kapsamlı süre içinde ayet olarak geçmektedir…

Tefsir değerlendirmesi yapılırken, bazen tek bir ayet, bazen birkaç ayet, bazen de sürenin tamamı değerlendirmeye alınmıştır…

Örneğin El-İnşikaak süresini açıklarken,

Bu sürede SAĞ ile ilgili üç ayet vardır…

Ancak her biri ayrı olan ayetler birleşik olarak ele alındığında, birlikte mana taşımaktadır…

7. Ayet Meali: “O vakit (amel) kitabı SAĞ ELİNE verilen kimseye gelince”,

8. Ayet Meali: “Kolayca bir hesap ile muhasebe edilecek o” ,

9.Ayet Meali: “Ehline de sevinçle dönecektir”.

Görüldüğü üzere ilk iki yani 7ve 8. Ayetler virgülle ayrılmakta ve 9. Ayet nokta ile bitmektedir…

Böylece üç ayrı ayetin, birlikte bir ayet halinde bir manayı ifade ettikleri anlaşılmaktadır…

Celaleyn ve Medarik’e göre sağ ele verilen kitap, amel kitabıdır…

Kitabı sağ eline verilen bu kimse mümindir…

“Ehline” kelimesi ise müminler zümresi anlamına gelmektedir…

Sağ ve sol ile ilgili bu ve diğer ayetlerde sağ; müsaade edilen, izin verilen taraftır…

Aynı zamanda “Hak yolu” olarak ifade edilmektedir…

Böylece Allah kimleri cennetle müjdelediği açıkça ortaya çıkmaktadır…

Burada söz konusu olan sağcılar; ibadet, taat, zikir ve güzel ahlak ve amelle meşgul olarak sevaba nail olanlardır…

***

El-Haakka Süresi içinde yer alan SOL kelimesi bir ayette geçmektedir; ama izahı 12 ayettir…

25. Ayet Meali: “Kitabı SOL eline verilmiş olana gelince, o da derki: Ah keşke benim kitabım verilmeseydi”,

26. Ayet Meali: “Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim”,

27. Ayet Meali: “Ah keşki o (ölüm, hayatıma) kat’i bir son verici olsaydı”,

28. Ayet Meali: “Malım bana bir fayda vermedi”,

29. Ayet Meali: “(Bütün) saltanatım benden ayrılıp mahvoldu”,

30. Ayet Meali: ” (Allah buyurur) Tutun onu da (ellerini boynuna ) bağlayın”,

31. Ayet Meali: “Sonra onu o alevli ateşe atın”,

32. Ayet Meali: “ (Bundan) sonrada onu, yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde,oraya sokun”,

33. Ayet Meali: “Çünkü o, O büyük Allah’a inanmazdı”,

34. Ayet Meali: “(Kendisi) yoksula yemek (yemek yedirmek şöyle dursun, başkalarına da) vermeye teşvik etmezdi”,

35. Ayet Meali: “Onun için bugün burada kendisine (acıyacak) hiç yakın (ve dost) yoktur”,

36. Ayet Meali: “Gislin’den başka yiyecek de yoktur”,

37. Ayet Meali: “Ki onu (bilerek) hata eden (kâfir)lerden başkası yemez”.

El-Haakka Süresi’nin 36. Ayetindeki Gislin kelimesi kanla karışık irin anlamına gelmektedir…

37. Ayette Allah solcuların kâfir olduğunu açık açık söylemektedir…

Bu ayetlerde solcuların, kıyametten sonra dirilince ne hale düşecekleri, nasıl pişman olacakları, nasıl kıvranıp duracakları, hangi cezalara ve ne şekilde muhatap olacakları anlatılmaktadır…

Bunu bizlere bildiren ve söyleyen Cenab-ı Hak’tır…

***

Kitapta, Kur-an-ı Kerim süre ve ayetlerinden sonra Buhari ve Müslim’de geçen sağ ve sol ile ilgili hadisler incelenmiştir…

***

Kur’an-i Kerim ve Sünnet uygulamaları, Müslüman-Türk milletinde bir kültür olarak oturması örneklerle açıklanmıştır…

Örneğin işleri ters gidene “Sol’undan mı kalktın?” denmesi gibi…

***

Kitabın son kısmında, Laik bir devlet olmamıza rağmen solcuların din ve devlet işlerini birbirine karıştırmasına neden ses çıkartılmaz? sorusu sorulmaktadır…

Yazarın son yorumu ise, “İslamiyet’te SAĞ ve SOL mevzuu vardır; ancak SOL asla ve kat’a benimsenmemiştir…

Böylece Sosyalizmi sol olarak ifade edenlerin, din perdesi arkasına gizlenerek,bu mukaddes müesseseyi istismar ederek SOL’u bilhassa Müslümanlara benimsetmeye çalışmaları, gayrı ahlaki bir tutum ve ileri sürülen iddialar ise yutturmaca dan(ALGI) ibarettir” şeklindedir… 

25 Ağustos, 2021

İRADE TERBİYESİ


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: İRADE TERBİYESİ

KİTAP YAZARI: JULES PAYOT

***

1859 yılında Fransa’da doğan yazar, bu kitabı 1895 yılında kaleme aldı…

İrade Terbiyesi, Cemil Meric'in "Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim." dediği kitaptır…

Ayrıca Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Gençlerle başbaşa adlı eserinde  “Bu kitap onsekiz-yirmi yaşlarımda iken elime geçmeliydi” diyerek üzüntüsünü dile getirmiştir…

Kısaca kitap, yayımlandığı tarihten itibaren pek çok dile çevrilmiş ve tembellik, İsteksizlik gibi huylardan kurtulmak isteyenlerin başucu kitabı olmuştur…

***

Kitap ağırlıklı olarak üniversiteye yeni başlamış öğrencilere hitap ediyor…

Bu öğrencilere aile ve öğretmen desteği olmadığından, yazar onlara otokritiği öneriyor…

“Otokritik, yani irade terbiyesiyle tüm kötü alışkanlıklardan kurtulursunuz…

Siz yeter ki  ‘insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur’ ifadesinin yanlış olduğuna inanın…”

Yani “insan değişebilir, inkılâba uğrayabilir” demek istiyor…

Kitapta, çalışarak başarıya ulaşma yolunda dizili çakıl taşları tek tek anlatılırken, tembelliğe sürükleyen en önemli amillerin başında, sex ve arkadaş çevresi geldiği ifade edilmektedir…

İnsan, kötü insanların yaptıklarına karşılık intikam güderek zamanını boşa harcamamalıdır…

Paskal’ın söylediği “zaman onu doğru kullanana yanlış yapmaz” ifadesi gibi…

Beş bölümden oluşan kitabın içinde, ünlü insanların ünlü özdeyişleri örnek olarak sürekli karşınıza çıkmaktadır…

***

Tavsiye edecek 10 kitap say deseler, bu kitap o on kitap içinde söylenebilir…

21 Ağustos, 2021

GENÇLERLE BAŞBAŞA


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: GENÇLERLE BAŞBAŞA

KİTAP YAZARI: PROF. ALİ FUAD BAŞGİL

***

Başgil 1893’de Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğdu…

İstanbul ve Paris’te tahsilini tamamladı…

Yurt dışına okumaya gidip milli kalabilen nadir şahsiyetlerdendir…

O hiçbir zaman makam mevki için fikir savunmamıştır…

Bu konuda hapse girmeyi bile göze almıştır…

Yazdığı dosdoğru kitaplar yüzünden hakkında birçok davalar açılmıştır…

Sadece 27 Mayıs İhtilâlı hakkında değil, Atatürk Türkiye’si ve Atatürk inkılâpları hakkında yazdığı eserler, batı basınında ve batı ilim çevrelerinde ilgi uyandırmıştır…

Laikliği değerlendirme şekli dolaysıyla 27 Mayıs Cuntası tarafından 147 öğretim üyesiyle beraber üniversiteden uzaklaştırıldı…

***

Bu kitap 1949 yılında kaleme alınmış ve basılmıştır…

Türkiye’de en çok okunan kitaplar arasında yer almaktadır…

Yazar bu kitaba şahsî tecrübelerini de katarak gençlerin önünü aydınlatmak istemiştir…

Gençlere başarılı olma yolunda düşmanları ve uyulması gereken kuralları anlatmaya çalışmıştır…

Ayrıca;

Terbiyenin ruh ve karakter üzerindeki etkisi,

 verimli çalışma şartları,

başarılı olmanın kanunları hakkında madde madde bilgi vermiştir…

***

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gençler tavsiye edilen kitap, yalın ve sade bir dille yazılmıştır…

Aslında eser tüm eğiticilere tavsiye niteliğindedir…

Broşür şeklindeki kitabı okumanızı tavsiye ederiz…

20 Ağustos, 2021

TABYA


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: TABYA

KİTAP YAZARI: AHMET EFE

***

Kitap,1974-1975 yılları arasında kaleme alınmıştır…

Büyük bir kısmı çocuk hikâyelerinden oluşmaktadır…

Eserin içinde Milli idealizm ve milli realizm den oluşan on üç hikâye vardır…

Kitap içindeki hikâyelerin kısa özetleri:

1-Doksan üç (1877-1878) harbi sırasında Rus askerleri Erzurum’a saldırmaya hazırlanırken Ahmet Muhtar Paşa halka haber salar ve ordusuyla düşmana saldırır…

Dövüşün en kızgın anında, tam tükenecekleri an, kulakları sağır edecek naralar duyulur…

Tabyaya “Allah, Allah” nidalarıyla koşuyordu şehir…

En önde bir gelin vardı…

İşte o gelin Nene Hatun’du…

Zafer Hakkındı…

Hakka gönül vermişlerindi…

Not: Bu kahraman kadın 1955 yılında sefil, sefalet içinde öldü…

2-Bundan asırlar önce Erciyes Dağı’nın karşısında sivri bir tepede bir kale vardı…

O kalenin komutanı Hans, Kudüs’e Haçça gideceğini herkese duyurmuştu…

Hans Kudüs yollarındadır…

Bu arada hizmetkârı diyojen( Bey Melik Gazi ) karısı Marya’ya hizmet etmektedir…

Marya, Diyojen’e “ Sadık hizmetkârım, elimle yaptığım bu helvayı Hans ne çok severdi…

Olsa da yese” dedi…

Diyojen,”Hanımım istersen Hans Bey’e götüreyim” dedi…

Ve ışık hızıyla helvayı Hans’a götürür…

Hans haçtan dönünce işin aslını diyojen’den öğrenir…

 Bey Melik Gazi’nin ayaklarına kapanır ve Müslüman olur…

Kaleyi direk Melik Gazi’ye vermez…

Melik Gazi cengâverleriyle birlikte kaleye gelir, Hans onlara kapıyı açar; ama olayın farkında olan düşman eri Hans’ın kafasını vücudundan ayırır…

Daha sonra şehit olan Melik Gazi’nin türbesi Erciyes’in karşısındaki tepenin eteklerinde yapılır…

Melik Gazi ve kesik baş, bu türbede yan yana uyumaktadır…

3-Nuri, gelen Yunan askerlerine babasının mezarını çiğnetmeyeceğine yemin etmişti…

Düşman geliyor diye halkla birlikte köyü terk ederler…

 Nuri gece yarısı halktan ayrılarak köye geri döner…

Hayrı dede ile karşılaşır ve birlikte plan yaparlar…

Hayrı dede önce komutanı tek atışta vurur…

Ardından birkaç Yunan askeri derken kendiside şehit düşer…

Yunan askeri geri döndüğünde Nuri’yi elinde meşale cephaneliğin başında görürler…

Üzerine gidip yanına vardıklarında Nuri meşaleyi cephaneliğe uzatır…

4-Bu hikâyede Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi anlatılmaktadır…

5-Babaları askerde şehit olan Ziya, Mehmet, Ömer köylerine girip karargâh kuran düşman askerlerinin önce bayrağını indirdiler…

Ve yerine Türk Bayrağını astılar…

Ardından düşman karargâhını ve cephaneliğini patlattılar…

Daha sonra tüm aramalara rağmen şahadete eren bu üç çocuğun parçaları bulunamadı…

6-Köyü kuşatan düşman askerlerinin komutanı Elif’i çadırına sokar…

Elif namusu için masanın üzerinden aldığı kasaturayı önce komutana daha sonrada kendisine saplar…

7-Dede torunu Hamza’ya “Bak oğul Anadolu anadır, Kıbrıs bebek…

İkisi de birdir…

Git oğlum orada bir çıban var, onun deşilmesine yardım et…

Ölürsen şehit, kalırsan gazisin” der…

Hamza Kıbrıs Savaşı’nda şehit düşer…

8-O okulun en başarılı kızıydı…

Lise yıllarında sosyalizmi öğrenmeye başladı…

Üniversite yıllarında militanlaştı…

Daha sonra olaylar olaylar derken bir bıyıklı karnına üç kurşun kustu…

9-Harun, Sevmek ve mutlu olmak üzerine kurulan karamsar fikirlerin tek ilacının Kuran olduğunu söyler…

10-Kâğıtçı kız arabacı Hasan’a âşık olur…

Ama Hasan onunla alay eder…

Kâğıtçı kız, sevgisine ihanet eden Hasan’dan nefret etmeye başlar…

Bu acıya fazla dayanamaz ve kan kusarak ölür…

11-Düşman akrabalardan olan Yunus ve Güllü şehre kaçar ve evlenirler…

Güllünün yakınları Yunus’un köydeki evini yakarlar…

Yunus köye geri döner ve evini yakanları tek tek öldürür…

Günler sonra köyün tam ortasında kurulan darağacında Yunus sallanmakta ve darağacının altında Güllü ağlamaktadır…

12-Hikâyede olsa sevmedim yılanların öldürülmesini…

Hâlbuki doğadaki en aciz ve zavallı hayvanlardır yılanlar…

Bir kısmı zehirli olsa da doğanın dengesini korumak için yaratılmışlardır…

Bu hikâyede bir öğretmenin yılanları öldüren öğrencilerden gurur duyması, eğitim adına faciadır…

Güzelim hikâye final kısmında berbat edilmiş…

13-Ahlaksız ortamlarda çalışan kızına “kahpe” diyen bir babanın hikâyesi anlatılmaktadır…

 

18 Ağustos, 2021

PERVANELER


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: PERVANELER

KİTAP YAZARI: MÜFİDE FERİD

***

Otağ Yayınevi’nin  “milli romanlar demeti” adı altında yayınladığı ilk ve son romandır…

Kitap, Müfide Ferid hanımefendi tarafından 1924 yılında kaleme alınmıştır…

Bu yıllarda İstiklal harbi henüz kazanılmıştı; ama Türkiye’de ecnebi okullarıyla “yabancı kültür nüfusu” durmuş değildi…

Yazarın kendiside bu tür okullarda okumuştu…

Bu okulların iç yüzünü iyi bildiğinden, uyarı mahiyetinde bu romanı yazmıştır…

Kısacası bu kitap, ecnebi okullarının Türk öğrencilere uyguladığı Hıristiyanlaştırma çalışmalarını anlatmaktadır…

Kitabın kısa özeti:

Burhan Ahmet tıp tahsili için Fransa’ya gider…

İçki üreten ve satan bir şahsın evini kiralar…

Bir müddet sonra ev sahibinin kızıyla nişanlanır…

Burhan nişanlısı Claire ile İstanbul’a gelir…

Ama ailesi yabancı gelini istememektedir…

Buna rağmen evlenirler…

Claire’yi onlar sevmediği gibi, o’da onları sevmez…

Ailesinin yabancı gelinle evlenmesini istememelerinin nedenleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar…

Burhan Ahmet, Balkan Savaşı’ndan sonra milliyetçi fikirleri savunmaya başlar…

Mütareke’de İstanbul’u istila eden devletlerarasında Fransa’nın bulunması Claire’yi oldukça memnun eder…

Çocuklar iki milliyet arasında sıkışıp kalırlar…

Ve ikiyüzlü nesil olarak yetişmeye başlarlar…

Claire kız çocuklarını ecnebi okuluna verirken, Burhan Ahmet oğullarını Türk okuluna verir…

***

Burhan Ahmet’in kız kardeşi Leman, adalardaki Bizans Koleji’nde okumaktadır…

Burayı Ermeni ve Amerikalılar yönetmektedir…

Bu okulda aynı zamanda misyonerlik faaliyeti de yürütülmektedir…

Türk öğrencilere, Hıristiyanlık ve Amerika milliyetçiliği aşılanmaktadır…

Bu yüzden Leman, Amerika’dan başka dünya düşünmüyordu…

Akılsız pervaneleri (semazen) ölüme çeken meşale(hürriyet heykelinin elindeki meşale) gibi Amerikan terbiyesi ve Amerikan aşkı da onları çekiyor; sevinçle ateşin alevine doğru götürüyordu…

Ve Leman, fabrikatör oğlu olduğunu zannettiği zabit Jack Peterson ile Amerika’ya kaçar…

Bir mektup haricinde kendisinden daha haber alınamaz…

Anası ve babası Leman’ın düştüğü bu vahim durumdan oğulları Burhan Ahmet’i sorumlu tutarlar…

Eğer o bir Fransız’la evlenmeseydi tüm bu olanlar başlarına gelmezdi…

***

Arkadaşı Sami’nin Fransız eşi Andree, Burhan Ahmet’e, “Mesut olmak isterseniz, memleketinizin kaideleri ve yaşayacağınız hayatın tarzı haricine çıkmayınız…

İnsan, gördüğü terbiyeye zıt bir hayata kabil değil mesut olamıyor” der…

***

Tüm bu olan bitenden sonra Burhan Ahmet kız çocuklarını ecnebi okullarından alır ve onlara kendisi ders vermeye başlar…

Dinsiz Burhan Ahmet, kızlarında Türklük şuuru gelişmesi için onlara namaz ve Kuran öğretmeye başlar…

Çocukları uyurken onları öpmeye eğilen Ahmet Burhan’ın eli kızının yastığının altına gider…

Elini çektiğinde yere Hz. İsa ile Hz. Meryem’in resimleri, haçlı tespih ve günah çıkartmak için Hz. İsa’ya yazılmış mektup düşünce, hiçbir şeyi kalmayan Doktor Burhan Ahmet oracıkta son nefesini verir…

 

 

14 Ağustos, 2021

YERE DÜŞEN KAN


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: YERE DÜŞEN KAN

KİTAP YAZARI: HASAN BASRİ BİLGİN

***

Otağ yayınevi 1974’lü yıllarda  “milli piyesler demetti” adı altında piyes kitapları yayınlamıştır…

Bu kitap milli piyesler demeti serisinin dördüncüsüdür…

Eser, Vatan uğruna her şeyini feda eden isimsiz kahramanların hikâyesidir…

Hikâyede adları deli veya Peçeli olarak geçer…

Eserin kısa hikâyesi:

Şeyh, Uzun Hoca’dan üç tane sözünün eri namuslu adam ister…

O’da Ali,Hüsmen ve Molla’yı görevlendirir…

Bu üç kişi dağda söz konusu kulübeye varırılar…

Şeyh’e ulaşmadan karşılarına bir deli çıkar…

Deli onları iyice inceler; ama onlar onun her hareketini deliliğine yorarlar…

Deli, Uzun Hoca’nın gönderdiği elemanların geldiğini Şeyh’e haber verir…

Şeyh’le buluşan bu üç görevli, Peçeli’ye yardım etmek için plan yaparlar…

Düşman tankları tam köprüden geçerken bombaları infilak ettirirler…

Peçeli Efe ve adamları tüm askerleri telef ederler…

Düşman komutan Peçeli’yi bulmak için her yeri araştırma emri verir…

Şeyh, Ali, Hüsmen ve Molla dağdaki kulübede mahsur kalırlar…

Düşman komutan, kaymakam ve askerlerle kulübeye gelir…

Kaymakama “bu ne durum?” diye sorar…

Kaymakamda, “Bunlar ibadet eden dervişler, ibadetten başka hiçbir şeyle uğraşmazlar” der…

Düşman komutan ikna olmasına rağmen, onlara “ üç gün içinde yüz altın getirmez ve Peçeli’nin yerini bildirmezseniz beraber getireceğimiz arkadaşınızı (Molla) öldüreceğiz” der ve giderler…

Ardından Şeyh, Ali ile Hüsmen’e kendisini kulübede beklemelerini söyler…

Kendiside kulübeden ayrılır…

Daha sonra kulübeye yaralı olarak deli gelir…

Onlara Şeyh’e iletmek üzere şifreli bilgiler verir ve ölür…

Onlarda o’nu Çam ağacının dibine gömerler…

Peçeli Efe ve arkadaşları o bölgedeki düşman askerlerini öldürür ve rehineleri kurtarırlar…

Hüsmen,Ali ve Molla “Şeyh” dedikleri şahsın Peçeli Efe olduğunu öğrenirler…

Ve o’na delinin şifreli sözlerini iletirler…

Delinin öldüğünü öğrenen Peçeli Efe (Şeyh) çok üzülür ve mezarın yerini sorar…

Çam ağacı dibindeki mezarın önünde duasını bitiren Peçeli Efe, elindeki bayrağı boylu boyunca mezarın üzerine “yere düşen kan” misali serer…

 

 

 

 

11 Ağustos, 2021

ITRİ


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: ITRİ

KİTAP YAZARI: MEHMET TAŞDİKEN

***

Otağ yayınevi 1974’lü yıllarda  “milli piyesler demetti” adı altında piyes kitapları yayınlamıştır…

Bu kitap milli piyesler demeti serisinin üçüncüsüdür…

Ne güzel bir hikâye, ne güzel bir eser…

Tiyatro kıvamında şiirsel bir eser olan Itri, öncelikle televizyon için bir dizi film olarak tasarlandı…

Itri’nin tam adı, Buhurizade Mustafa Itri’dir…

Yazar “ Itri hakkında tanıtıcı ve doyurucu bir eser yoktur” dese de, o İslam toplumu kültürünün bir parçası olmuştur…

Ve eserleri (Salâvat, Sala ve tekbir) İslam ülkeleri semalarında inlemektedir…

Onun musiki eserlerinin en önemli bir özelliği de, seslendirenlerin (solo veya koro halinde) sesinin detone olmamasıdır…

Bu özellik dolaysıyla dünyada eşi ve benzerleri yoktur…

Bu arada 15 Temmuz darbe girişiminde halkı uyarmak için okunan salaları hatırlatmadan geçmeyelim!

***

Itri kitabının kısa özeti:

Saray hareminin genç ve güzel kızı Mehlika hasta olur…

Ney ıslığına benzer insan sesi onu hasta eder…

Hastalığı boyunca bu sesle Süleymaniye’yi sürekli sayıklar…

Hekimbaşının önerisi, ilaç yerine müzik tedavisidir…

Bu yüzden bütün müzik ustaları saraya davet edilir…

Müzik ustalarının hiçbiri kızı iyi edemez…

Ancak Itri adresini değiştirdiği için ona ulaşamazlar…

Itri evlenemeyen bir genç için köşkünü satmış ve başka bir eve taşınmıştır…

Bu eski püskü evde fakir hayatı yaşamaktadır…

Fakir yaşamaktan hiç muzdarip olmayan Itri’nin durumunu öğrenen Kırım Hanı, ona iki elçi gönderir…

Kendisine takdim edilen hiçbir şeyi kabul etmez…

Zorlamaları sonucu, kale dışında çiçek dikmek için beş dönümlük bahçeyi kabul eder…

Köşkü satarak evlenmesini sağladığı genç (A.İhsan) evin tapusunu kendisine iade eder…

Itri bu gence daha önce birlikte çiçek bahçesi açma sözü vermiştir…

A.İhsan çiçek bahçesinde işe başlayacak olmasına çok sevinmiştir…

Bu arada Padişah Itri’yi sarayda musiki öğretmeni olarak görevlendirir…

Evlenir ve bir kız çocuğu dünyaya gelir…

Aradan on yedi yıl geçer…

Bir gün arkadaşı Nabi’nin hastalığı dolaysıyla köşküne gider…

Hasta hasta hayatına devam eden Mehlika’da bu köşkte dadılık yapmaktadır…

Itri, Nebi’nin başında “Irak tekbiri” okumaya başlayınca, Mehlika aradığı sesi bulur ve oracıkta ölür…

Irak tekbir’i dolaysıyla mest olmuştur milyonlarca insan…

İslam’ı simgeleyen sanat şaheserleri; Taç Mahal, Kâbe, Süleymaniye gibi…

 

 

 

08 Ağustos, 2021

BEŞ ÇAYI


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: BEŞ ÇAYI

KİTAP YAZARI: AYKUT EDİBALİ

***

Otağ yayınevi 1974’lü yıllarda  “milli piyesler demetti” adı altında piyes kitapları yayınlamıştır…

Bu kitap milli piyesler demeti serisinin ikincisidir…

***

1980’li yıllarda tiyatrosunu da seyrettiğim beş çayı eserinin kısa özeti:

Müteahhit Haydar, alacağını isteyen amele Osman’a “Ne edeceğin bu kadar parayı?”diye sorar…

Oradakiler “Kızını İstanbul’a okumaya gönderecek” derler…

Haydar ve adamları kızının namusuna dil uzatınca, Osman silahını çeker ve hepsini öldürür…

O anda kahvede bulunan gazeteci Selçuk Bey, olup biten her şeye şahit olur…

Ve Ayşe’nin okuması için gerekli parayı o cebinden çıkartır verir…

Ve de Ayşe okumak üzere İstanbul’a doğru yola çıkar…

Ağabeyi onu yurda yerleştirir…

Ayşe önce kız arkadaşlarıyla tanışır…

Aşk meşk işlerini oldukça ilerletmiş bu kızlar, Ayşe’ye “Sen buraya okumaya geldin, buna gerek yok” diyerek başörtüsünü başından alırlar…

Ayşe başörtü taktığı için sıkıntılar yaşamaktadır…

Bu arada Ayşe, İstanbul’a okumaya gelmesine yardımcı olan gazeteciyi düşünmekte ve araştırmaktadır…

Gazeteci Selçuk Bey bir konferansa konuşmacı olarak davet edilir…

Ayşe’yi okul arkadaşları yavaş yavaş hafif meşrep havaya sokmaya başlarlar…

Artık Ayşe arkadaşlarıyla beş çaylarına iştirak etmeye başlar…

Konferansa konuşmacı olarak davet edilen Jak Moris, Batıyı ve Batı kültürünü göklere çıkartır, Müslüman-Türk kültürünü küçümseyerek alay eder…

Konferanstaki Batı kültürü savunucuları çok memnundurlar; ama diğerleri büyük bir hayal kırıklığına uğrarlar…

Kitabın ana fikri aslında, Batı kültürü ile İslam Kültürünün mukayesesidir…

Jak Moris’in savunduğu iddialara cevap vermek üzere gazeteci Selçuk Bey söz alır…

Aslında Selçuk Bey’in iddiaları çürütmek için verdiği cevaplar, yıllarca bu ülkede köklü bir yapının oluşmasına vesile olmuştu…

Ama kitabın yayına hazırlandığı yıllarda Selçuk Bey, “Savunduğunuz din, gerçek anlamda din olsaydı reformlar gerekmezdi…

Batı Felsefesi cehennemin dibine gitse dünya bir şey kaybetmez, bir pislikten kurtulurdu” gibi görüşleri savunurken, 12 Eylül darbesinden sonra ne oldu da sekülerizme kayarak Batı Kültürü reformlarının savunucusu oldu?

Eserde ki Ayşe gibi bizde 12 Eylül’den önceki Selçuk Bey’i bulduğumuzda sevinmiştik…

 

 

 

05 Ağustos, 2021

ÇATALLI KÖY


 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: ÇATALLI KÖY

KİTAP YAZARI: ALİ YÜRÜK

***

Otağ yayınevi 1974’lü yıllarda  “milli piyesler demetti” adı altında piyes kitapları yayınlamıştır…

Bu kitap milli piyesler demeti serisinin birincisidir…

Amaç, toplumun bağrından çıkan milli sanat kapsamındaki piyeslerin genç nesillere sevdirilmesi ve ulaştırılmasıdır…

Milli sanat nedir?

Bir toplumun kültürünün belirmesi ve gerçekleşmesidir…

Nazım Hikmet’in şiiri Türkçe yazılmış ve okuyucu bulmuş diye milli olamaz!

Donkişot romanı Türkçeye çevrildi diye milli olamaz…

Dolaysıyla gelecek nesiller iki farklı kültürle karşı karşıyadırlar…

Birincisi, tarihi ve yerli(milli) kültür…

Diğeri, gayrı milli hâkimi azınlığın taşıdığı batı kültürü…

Kısaca sanatçılar ve sanatseverler, milli sanat anlayışına dönmelidir…

Yoksa sanat, azınlık kültürü halinde kalacaktır…

***

Çatallı köy eseri; Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda, Türk Yazarları Tiyatrosu’nda sahneye konulmuştur…

Milli Türk Tiyatrosu amacıyla kaleme alınan eser, basın tarafından takdir edilmiştir…

Eser, kan davası ve evlendikten sonra erkeğin kaba-saba tavırları üzerinde kurgulanmıştır…

***

Çatallı Köy Tiyatro eserinin kısa özeti:

Olaylar Emirdağ kasabasının Çatallı ve Daydalı köylerinde geçmektedir…

Zirzop akrabası ile Cukcuk akrabası arasında kan davası vardır…

Kız kaçırma nedeniyle aralarındaki husumet zirveye ulaşır…

Ve sonuç yine ölümle sonuçlanır…

 

 

 

03 Ağustos, 2021

YOL VERİN DAĞLAR


KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: YOL VERİN DAĞLAR

KİTAP YAZARI: M.ALİ TAŞÇI

***

Mehmet Ali Taşçı, 1952’de Emirdağ / Afyon’ da doğdu,10 Haziran 1985’de İstanbul’da öldü…

M. Ali Taşçı, Türk edebiyatına elliye yakın hikâye kazandırmıştı.

Kendisine has bir anlatımı, yine özel bir konu seçimi ve detay anlayışı vardı.

Kullandığı dil, zengin Anadolu Türkçesi idi…

Hikâyelerinin ana karakteristiği “içimizden biri” ifadesidir…

***

Otağ yayınevi 1976’lı yıllarda  “milli hikâyeler demeti” adı altında hikâye kitapları yayınlamıştır…

Bu kitap milli hikâyeler demeti serisinin dokuzuncusudur…

Amaç, toplumun bağrından çıkan milli sanat kapsamındaki hikâyelerin genç nesillere sevdirilmesi ve ulaştırılmasıdır…

Milli sanat nedir?

Bir toplumun kültürünün belirmesi ve gerçekleşmesidir…

Nazım Hikmet’in şiiri Türkçe yazılmış ve okuyucu bulmuş diye milli olamaz!

Donkişot romanı Türkçeye çevrildi diye milli olamaz…

Dolaysıyla gelecek nesiller iki farklı kültürle karşı karşıyadırlar…

Birincisi, tarihi ve yerli(milli) kültür…

Diğeri, gayrı milli hâkimi azınlığın taşıdığı batı kültürü…

Kısaca sanatçılar ve sanatseverler, milli sanat anlayışına dönmelidir…

Yoksa sanat, azınlık kültürü halinde kalacaktır…

***

Dokuz hikâyeden oluşan “Yol Verin Dağlar” kitabındaki hikâyelerden kısa özetler:

1-Dünür olarak gittiği asker arkadaşının kızı köye gelin gitmeyeceğini söyler…

Bunun üzerine onlarda şehre taşınırlar…

Cemal ve babası hırdavatçı dükkânı açarlar…

Mal almak için gittikleri İstanbul’da toptancıların çoğu Rum’dur…

Alışveriş yanında dostlukları da hayli ilerler…

Rum tüccar Cemal’i Hıristiyan yapmaya çalışır…

2-Köyün silah tutan tüm erkekleri savaşa gider…

Köyde ihtiyarlar, çocuklar ve kadınlar kalır…

Düşman gelir ve köyde karargâh kurarlar…

Ve de köyün camisini cephanelik yaparlar…

Düşman komutan, askere giden Turgut’un nişanlısına göz koyar…

Bir gece eve baskın düzenler…

Kızın babası iki düşman askerini bıçaklayarak öldürür: ama komutanda onu vurur…

Bu arada kız pencereden kaçmıştır…

Ve onu elinde meşale ile camiye girdiğini görürler…

3-Köyün çocukları kargaların yuvalarına tırmanır yumurtalarını alırlardı…

Buna rağmen kargalar hiç yılmazlar, tekrar tekrar yumurtlarlardı…

4-Yunan’ın bir köyü istilası ve Kurtuluş Savaşı’nda yenilip geri çekilirken yaptıkları katliamlar bu hikâyede anlatılmaktadır…

5-Sami Kıbrıs savaşında şehit düşer…

Kelime-i Şahadet getirip son nefesini vermeden önce, köylüsü asker arkadaşına nişanlısının fotoğrafını, nişan yüzüğünü ve beyaz yağlığı verir ve herkesin helalığını ister…

6-Kabadayı ruhlu baba oğlunu zengin aile kızıyla evlendirmek ister; ama oğlu babası gibi düşünmemektedir…

Sonunda oğlunun dediği olur ve onu sevdiği kızla evlendirir…

Bu evlilikten iki oğlan dünyaya gelir…

Küçük oğlan Selim okurken işi haylazlığa verir ve çetecilik yapmaya başlar…

Ağabeyi Selim’i yola getirir…

İkisi de işlerinde güçlerindedirler artık…

Babaları “ideal evlat” diye ikisinden de gurur duyar…

7-Dudu kız Almanya’ya işçi olarak çalışmaya gider…

Orada Peter adlı biriyle birlikte olur…

Bu birliktelikten Kader ve Kısmet adlı iki çocuk dünyaya gelir…

Onlarda içimizden birileridirler artık…

8-Karısı Hüseyin’e “karşımıza yeni komşular taşındı” der…

Hüseyin vapurdan indiğinde yıllar sonra Asu hanımı görür…

İkisi de aynı yöne gitmektedirler…

Asu hanım Hüseyin’e “Bak yavrum Hüseyin, ben senin eskiden bildiğin ablan değilim…

Peşimi bırak” der…

Asu hanım karşılarına taşınan komşularıdır…

9-Ayten ablasını ziyarete gittiği İstanbul’da ilk iş olarak, artist olmak için film şirketine gider…

Kendisine bir sex filimin de rol verilir…

***

Genç yaşta aramızdan ayrılan yazar Mehmet Ali Taşçı’ya Allah’tan rahmet dileriz…