İNCELEME – ARAŞTIRMA
***
İLK TÜRKİYE GÜZELLİK YARIŞMASI
TÜRKİYE'NİN İLK
DÜNYA GÜZELİ OLAN KERİMAN HALİS ECE
***
Keriman Halis Ece, zamanın meşhur tüccarlarından olan ve Hızır adı verilen yangın söndürme aletlerinin mümessili Tevfik Halis Bey ve Ferhunde Hanım'ın altı çocuğundan biridir…
20 Ağustos 1913’de İstanbul’da dünyaya gelmiştir…
Annesinin hastalığından dolayı altı yaşına kadar büyükannesi, daha sonra bakıcısı tarafından büyütülmüştür...
Bakıcısı Keriman Halis’e Fransızca konuşmayı ve piyano çalmayı öğretmiştir…
İstanbul’da Feyziati Lisesi’nde dokuzuncu sınıfı okurken babasının ısrarı ile okulunu bırakmış ve Akşam Sanat Okulu’nda dikiş, nakış ve yemek konularında eğitim görmüştür…
***
1932 yılında Belçika'da düzenlenen Yahudi Emmanuel Carrasu (Emin Karasu) imzalı dünya güzellik yarışmasına Türkiye’nin iştirak edebilmek için Cumhuriyet gazetesi Türkiye Güzellik Yarışması düzenler…
Katılım çok az olur…
Türk insanı yarışmaya katılımı benimsemez…
1930 yılında Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği Türkiye Güzellik Yarışması’na arkadaşlarının ısrarı üzerine katılmıştır...
Ancak ailesi onay vermediği için ikinci tura katılamamıştır...
Babası Tevfik Hâlis’e; “Keriman’ı güzellik yarışmasına sokacağız.” dediklerinde; “Bu kara kızı mı?” diye alay etmişti…
Aradan geçen iki yıl sonra ailesi dördüncüsü yapılacak olan Türkiye Güzellik Yarışmasına katılmasına bu sefer onay vermiştir…
Yarışmaya katılım için verilen ilanda şu cümleler yer aldı;
16 - 25 yaşlarında evlenmemiş, namuslu kızlar 'hafif ve balo kıyafetiyle' yapılacak bu seçime katılabilecek...
Kazanamayanların izzet-i nefislerinin rencide edilmemesi için adları açıklanmayacaktır…
Irk, din, mezhep farkı aranmaz…
Yarışmaya iştirak edecek olanların asgari 15 yaşında olmaları şarttır…
Alüfteler ve bar kızları yarışmaya iştirak edemezler…
Müsabaka yalnız yüz güzelliği müsabakası değildir, endam tenasübü de şarttır…
Keriman Halis Ece'nin birinci seçildiği yarışmada jürisi, Abdülhak Hamid, Cenap Şahabettin, Vasfi Rıza, Yunus Nadi ve Peyami Safa'dan oluşmaktaydı...
Keriman Halis Ece, yarışmada birinci seçilince, 31 Temmuz 1932'de Belçika'nın Spa kentinde yapılacak olan Uluslararası Güzellik ve Zarafet Yarışması’na Türkiye'yi temsil etme hakkı kazandı…
Keriman Halis Ece, 28 ülkenin güzellerinin katıldığı birinci seçildi.
Keriman Halis, Türkiye'ye dönüşünde Sirkeci Garı'nda büyük bir kalabalık tarafından karşılandı.
Atatürk, Keriman Halis Ece'nin onuruna kardeşi Makbule Hanım ve manevi kızı Afet İnan ile birlikte katıldığı bir davet verdi…
Keriman Halis Ece, Atatürk'ün elini öptü...
Atatürk, Keriman Halis Ece'nin alnından öperken “Sana Ece diyeceğim” dedi…
***
Yarışmayı yerinde izleyen Halid Turhan Bey, Keriman Halis Ece'nin dünya güzeli seçilmesinin siyasi ve dini nedenlerden ötürü yarışma komitesi tarafından ayarlandığını iddia etti...
Halid Turhan Bey, hatıralarında Keriman Halis Ece'nin dünya güzeli seçilmesiyle ilgili olarak bir yazı kaleme aldı…
Halid Turhan Bey'in iddiasına göre jüri başkanı kürsüye geçerek şunları söyledi;
"Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa'nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz…
600 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren Osmanlı artık bitmiştir...
Onu Avrupa Hıristiyanları bitirmiştir...
Elbette ABD'nin ve Rusya'nın hakkını inkâr edemeyiz...
Neticede bu Hıristiyanlığın zaferidir...
Müslüman kadınların temsilcisi, Türk güzeli Keriman, mayoyla aramızdadır...
Bu kızı zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz…
Ondan daha güzeli varmış, yokmuş bu önemli değil...
Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz...
Bu sene Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz...
Avrupa'nın zaferini kutluyoruz…
Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahale eden Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu işte mayo ve sutyenle önümüzdedir...
Kendini bizlere beğendirmek istemektedir...
Biz de, bize uyan bu kızı beğendik, Müslümanların geleceğinin böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz…
Fakat kadehlerimizi Avrupa'nın zaferi için kaldıracağız…
***
Keriman Halis Ece'nin dünya güzeli seçilmesi ardından fotoğrafları, kartpostal olarak basılıp dağıtıldı...
Yarışmanın ertesi günü Avrupa basınındaki başlıklar adeta zafer çığlıkları gibiydi...
BBC: Zor diye bir şey yoktur!
LEE KİP: Fatih'in torunu göz kamaştırıyor...
CNN: Osmanlı kadını nihayet soyundu!
O günün sabahında Osmanlı basınından gazete başlıkları,
Ceride-i Havadis: Bize ne oldu?
Tasvir-i Efkâr: Belgeli hayâsızlık
Tercüman-i Ahval Gazetesi: Yahudi oyunu
Takvim-i Vakayı: Payitaht şimdi yıkıldı...
***
Mustafa Kemal, Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte şunları söyler:
Türk ırkının asil güzelliğinin daima korunmuş olduğunu gösteren dünya hakemlerinin bu Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz...
Fakat Keriman Ece hepimizin işittiğimiz gibi söylemiştir ki, o, bütün Türk kızlarının en güzeli olmak iddiasında değildir...
Bu güzel Türk kızımız, ırkının kendi mevcudiyetinde tabii olarak tecelli ettirdiği güzelliğini dünyaya, dünya hakemlerinin tasdikiyle tanıttırmış olmakla elbette kendini memnun ve bahtiyar saymakta haklıdır...
Türk milleti, bu güzel çocuğunu şüphesiz samimiyetle tebrik eder...
Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihi olarak bildiğim için Türk kızlarından birinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum...
***
Keriman Halis’in dünya güzeli seçilmesinden sonra bazı şahısların söyledikleri:
Yazar Peyami Safa diyor ki:
Keriman Halis’in tüm dünyaya ispat ettiği şey, yalnız ferdi bir güzellikten ibaret değildir...
O, düne kadar kafes arkasında yalnız ‘insan yumurtlamaya yarar, acayip bir kümes hayvanı zannedilen Türk kadını ile bugünün beynelmilel hareketlerine karışan, zeki ve cevval bakışlı Türk kızının farkını meydana çıkardı…
Bu olay Türkiye’nin geçirdiği inkılap hakkında yazılmış ve yazılacak kitaplardan ziyade fikir vermek kudretine haizdir…
Ecevit'in bakanı Cahit Kayra diyor ki:
1932'nin büyük bir heyecanını Keriman Halis’in dünya güzeli seçilmesinde yaşadık…
Keriman Halis güzel bir kadındı; ama o yılların Avrupası uygarlaşmaya kararlı atılışı içindeki Türkiye'ye böyle bir “avans” vermeyi de uygun görmüş olabilirler…
***
Yazar Ufuk şimşek diyor ki:
Bu Keriman son şeyhülislamın torunu olduğu için seçildi…
***
Tomris Sultan diyor ki:
Güzel miydi? Hayır!
Türk müydü? Hayır!
Aslen Türk olmayan Keriman Halis sadece “Türk kadınları soyundu, Osmanlı kadınları işte bu” densin diye aslen İngilizler tarafından düzenlenen bir oyundu…
Çünkü hiç bir Türk kadını soyunmazdı!
Soyunduramazlardı…
Ama bir dublör lazımdı Osmanlı kadının adını çıkaracak…
***
İsmet Özel diyor ki:
Orhan Pamuk’un Nobel’i alması, Keriman Halis’in dünya güzeli olması gibi bir şeydir...
Anladın mı bunu?
İkisi de şunu anlatır: “Bu ülkeyi artık Türkler yönetmiyor! Sizin o korktuğunuz Türkler bu ülkede lafı geçen insanlar değil!”
Ümit Şit diyor ki:
Cumhuriyet gazetesinin, bugün yine aynı misyonu sürdürdüğüne şahit olmaktayız… Müslüman kadınların ahlaken bozulması için Müslüman kadınların arasından birinin bu yarışmaya girmesi planlandı...
Ancak peçeli, çarşaflı Müslüman kadınları bu yarışmaya katılmadı...
Bunun sonucunda Feyziye Mektepleri öğrencisi olan 19 yaşındaki Keriman Halis Ece bu yarışmaya katılma kararı aldı...
Feyziye okulları bugünkü Işık okullarının adıdır...
Feyziye okullarının ilk yönetiminde ise sebataist Şemsi Efendi vardır...
Yani geçmişteki ismi ile Feyzi Sübyan Okulları, Yahudi dönmelerinin okutulduğu bir okuldur...
Müslüman kadınlara örnek olarak ortaya atılan Keriman Halis Ece, günah keçisi olarak seçilmiştir...
Yarışmaya katılım için verilen ilanda şu cümleler yer almıştır: “16-25 yaşlarında evlenmemiş, namuslu kızlar ‘hafif ve balo kıyafetiyle’ yapılacak bu seçime katılabilecek. Kazanamayanların izzet-i nefislerinin rencide edilmemesi için adları açıklanmayacaktır.” Açıklamadaki namuslu kızlar ibaresi ile güzellik yarışmasının iffetsizliği kapatılmaya çalışılmış, kazanamayanların ise rencide edilmemesi adına adlarının açıklanmayacağı gibi ibare kullanılarak, yarışmanın çok mühim olduğu kanısı verilmeye çalışılmıştır… Görüldüğü üzere çıplak bir şekilde kurbanlık koyunlar gibi ya da köle pazarlarında görücüye çıkarılan esirler gibi erkekler önünde sergilenmek çok mühim ve itibarlı olarak yansıtılmıştır...
***
Yukarıdaki hazin hikâye, sözde batılılaşma, modernleşme, çağdaşlaşma sevdamız uğruna geçmişimize ve geleceğimize bıraktığımız mirastır…