10 Eylül, 2025

İTTİHAT VE TERAKKİ


 

 

KİTAP İNCELEMESİ

***

KİTAP ADI: İTTİHAT VE TERAKKİ

KİTAP YAZARI: NECİP FAZIL KISAKÜREK

***

İttihat ve Terakki bahsi, Necip Fazıl Kısakürek'in "Ulu Hakan Abdülhamid Han" isimli eserinden alınmıştır…

Biz de Avrupalılaşma ve Batı usulü bir idareye kavuşma yolunda devlete karşı kurulan ilk gizli cemiyet veya Parti, Abdülaziz devrindeki “genç Osmanlılar” peşinden II. Abdülhamit devrinde “İttihat ve Terakki'dir…

Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa ki Mısır üzerindeki ihtiraslarını tatmin edemediği için devlet aleyhine dönmüştü…

Batı hayranı ve memleketteki idare Ali ihtarı bazı saf dilleri etrafına alarak Abdülaziz’e karşı silah diye kullanmış ve sonra padişahla anlaşma yolunu bulur bulmaz bu zavallıları Avrupa'da meteliksiz ve çaresiz kendi hallerine bırakmıştı genç Osmanlılar kadrosundan olan bu saf dillerin arasında Ali Suavi, Namık Kemal, Ziya Paşa tercümanı ahval gazetesini çıkaran Agah Efendi ve daha birkaç şahıs Çırağan vakasında öldürülen Ali Süavi’den sonra Namık Kemal ve Ziya Paşa genç Osmanlıların temsil ettiği espriyi yürütücü iki fert olarak kaldı ve Mithat Paşa himayesi altında mabeyne sokulmak istenmelerine rağmen oyunlarına muvaffak olamadılar…

Ve II. Abdülhamit tarafından memuriyetle sağa ve sola dağıldılar…

Evvelce kısaca işaret ettiğimiz Genç Osmanlıların içlerindeki bir veya iki şahıs müstesna bir inkılâp ve ihtilal Cemiyeti olarak bundan fazla bahsedilmeye değeri yoktur…

İnkılâp ve ihtilal Cemiyeti olarak üzerinde durulmaya değer tek teşekkül İttihat ve Terakkidir…

Neticede:

II. Abdülhamit'i düşürmeye karar veren İttihat ve terakkiyi başlangıçta çocuk oyuncağı olarak tıbbiyeliler kurdu…

1889 yılı mayıs ayının 21 günü Makedonyalı İbrahim Temo, Arapkirli Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İshak Sükuti Kafkasyalı Mehmet Reşit ve Bakülü Hüseyin zade Ali ayrıca Konyalı Hikmet Emin ve İsmail İbrahim isimli iki kurucu daha var…

Cemiyetin ilk ismi ittihadı Osmanî idi…

Sapa bir köşede üç beş çocuğun bir araya gelip ihtilalcilik oynarcasına kurdukları bu cemiyet bildiğimiz meşhur komitenin İlk çekirdeğidir…

O sırada sahte Kahramanlar serisinin başlıca tiplerinden ileride Mebusan ve Ayan reisi meşhur Ahmet Rıza Bursa Ziraat Mektebi müdürüdür…

İşi gücü Bursa'nın Nilüfer isimli gazetesinde ilmi yazılar yazarak II. Abdülhamit'i methetmektir…

Bu tavrına mükâfat olarak 1889 Paris sergisini tetkike gönderilmiştir…

Ahmet Rıza Paris'e gider gitmez maskesini düşürmüş ve oradan Sultan'a ıslahat planları göndermeye ve ihtarlar çekmeye başlar…

Maksadı Sadece menfaat sızdırmak değildir…

Muhalefet bayrağını açarak, II. Abdülhamit aleyhindeki cereyanları desteklemek, hatta onların başına geçmektir…

Konumuz Ahmet Rıza’ya sahifeler ayırmaya müsait olmadığı için onun iç yüzünü göstermekte birer kimya(turnusol) kâğıdı olan mektuplarını burada belirtemiyoruz…

Vaktiyle “Büyük Doğu” dergisinde bazı numunelerini neşrettiğimiz bu mektuplar Ahmet Rıza'nın ne türlü bir hürriyet ve muhalefet esnafı olduğunu Baştan ayağa nefsanî ihtirastan ibaret bulunduğunu ve mevki menfaat kaygısından başka bir şey düşünmediğini apaçık ilan eder…

İşte bizim tıbbiyeliler aralarında meşhur din düşmanı Abdullah Cevdet ki Dr. Düzin’in “İslamiyet tarihi” isimli küfür eserini tercüme ederek birkaç bedbahtın intihar etmesine sebep olmuştur…

Faaliyetlerini duydukları Ahmet Rıza’ya başvurarak cemiyetlerini temsil için ricada bulunuyorlar…

Cemiyetin her üyesi yıllarca devam ettirdiği “İçtihat” isimli mecmuada yalnız İslam düşmanlığı yapmış ve çiçek bozuğu suratı gönül şairi tarafından o suretten “Hayayı destihak tırnakla yırtmıştır” diye anılan Abdullah Cevdet'in birer taslağı iken Ahmet rızada tam bu seciyenin adamıdır…

Ve filozof o güz kontun pozitivizm müspet akılcılık mesleğine bağlıdır…

Teklifi memnuniyetle kabul ediyor ve pozitivizmanın Remzi olan Nizam ve Terakki klişesini ele alarak onu aynı ile cemiyete ad olarak teklif ediyor…

Tıbbiyeliler bu klişenin yalnız ikinci mefhumunu benimseyip kendi ilk kelimelerine ekliyorlar ve böylece “İttihat ve Terakki” artık değişmeyecek olan ismiyle de meydana çıkmış oluyor…

İbrahim Temo'nun hatıralarına göre cemiyet kurulur kurulmaz kadrosuna birkaç kişi daha katılıyor, bunlardan Ali Rüştü isimli bir sarıklı Hoca Reis Şerafettin, kâtip Asaf Derviş muhasip seçiliyor ve bir İncir Ağacı altındaki Bu toplantıya Necmettin Arif de katılıyor…

Kısa bir zaman sonra aralarına Mikail Oseb isimli bir Ermeni ve bir iki Türk’ünde iltihak ettiği cemiyet hemen II. Abdülhamit'in haber alma servisince keşfediliyor ve bağlılarından bir kaçı askeri mahkemeye veriliyor…

Fakat II. Abdülhamit'in biricik zaaf ve kusuru olan af tabiatı sayesinde burunları kanamadan kurtuluyorlar…

Fakat tesiri yeraltından her tarafı dolaşıyor…

İstanbul'dan İzmir'e sıçrıyor oradan kendisine yardım olarak “hizmet” ve “ahenk” isimli iki gazete ve bazı Aydın geçinenlerden oldukça geniş bir muhit buluyor…

Ahmet Rıza da Paris'te “meşveret” gazetesini kurarak II. Abdülhamit idaresine karşı düşmanlığı Körükleyip duruyor…

Böylece Devri Hamit'i de İttihat ve Terakki Cemiyeti belli başlı bir organizma halinde olmasa da yarım veya çeyrek aydınların gönüllerinde yer buluyor…

İttihat ve Terakki, büyük mütefekkirden mahrum bir cemiyette rehbersiz ve kılavuzsuz batıya kapılmaktan başka çare bulamayan yarı aydınların ruhuna kolayca nüfuz eder…

Fakat maddi kuruluş çerçevesinde sönmeye doğru giderken dava bazı devlet memurlarına ve askeri şahıslara sıçradı, beklenmedik bir anda kendisine bir sürü taraftar buldu ve yıldız içinde bile bazı ajanlar temin etti…

Beyoğlu'nda yüksek kaldırım başındaki Mevlevi tekkesi şeyhine kadar kazandılar…

Ve bu tarikata bağlı bulunan Veliaht Reşat Efendi'ye gözlerini diktiler…

1897 senesi ortalarında Reşat Efendi lehine II. Abdülhamit'i tahttan düşürmeyi tasarladılar…

Vaziyeti Paris'teki Ahmet Rıza Bey'e yazdılar ve ondan gelen menfi tavır üzerine apışıp kaldılar…

Ahmet Rıza’yı cemiyetten çıkarma kararını verdiler…

Tez zamanda hazırlıkları Yıldız tarafından öğrenildi…

Merkezdeki bütün üyeler yakalandı ve şeyhi hocası askeri paşası memuru ve talebesi ile birlikte çeşitli Sürgün mıntıkalarına gönderildi…

Bunun üzerine de İstanbul'daki Merkez çözülüp gitti…

Romanya’ya kaçmış bulunan İbrahim Temo şubeler açtı ve merkezde sönmeye başlayan yangının muhitte ve hususi ile Rumeli’nde alev almasını sağlayanların ilki oldu…

İttihat ve Terakki'nin sadece öz kökünü kaybetmiş, İslam'dan sıyrılmış, öz nefsini İnkâr etme pahasına batıya yönelmiş ve bütün iç muhasebeleri bundan ibaret kalmış insanlardan kurulu olduğuna, İslam'ın kuduz düşmanı Abdullah Cevdet’ten sonra hemen hepsi birer canlı şahittir…

Bu en ehemmiyetli noktayı İbrahim temo'nun bir mektubu bağıra bağıra ilan eder…

Ahmet Rıza Bey “ben dinsizim” demiş, hâşâ o adam dinsiz değildir…

Çünkü “din, iman” demek bir şeye inanmaktır…

Zaten iman inanmaktır…

Ahmet Rıza’da o güç komutun mesleğine inanmış, demek ki imanı var…

Cemiyetin İstanbul'da çözülüşünden sonra bütün faaliyet Paris ve biraz daha küçük çaplarda İsviçre ve Mısır'da kümelendi…

Ve bunlar İttihat ve Terakki'ye karşılık olarak “Jön Türkler” şekilde buluştular…

Ve İstanbul'da padişaha yapılacak bir suikastı planlamaya koyuldular…

II. Abdülhamit'i devirmek pahasına Türk'e ve Türklüğe düşman uyuşmayacakları hiçbir zümre yoktu…

Uyuşma teşebbüsüne aracılık eden Ermeni’nin ismi Zarifyan’dı fakat daima olduğu gibi aralarında çıkan bir anlaşmazlık yüzünden herhangi bir harekete girişemediler…

Ve kendilerine bomba verecek olan Ermenileri yalnız bıraktılar…

Osmanlı ihtilal fırkasının icra komitesi “ya hak, ya ölüm” nidasıyla biten bir beyanname neşretti…

Bu beyannamenin ilk satırları şunlardır:

Osmanlılar biliniz ki kudurmuş bir köpeği öldürmek farzdır…

İşte bu güne kadar kan dökmekten sakınmış olan Osmanlı ihtilal Fırkası artık zalimlerin haddini silahla bildirmeye ve masumların intikamını almaya iyice karar verdi…

Fakat bu kahramanlarda serhafiye diye sıfatlandırdıkları Ahmet Celaleddin Paşa marifetiyle kazanılırlar ve aldıkları paracıklara karşılık atıp tutmalarından vazgeçerler; ama Avrupa'daki Hem para hem de heyecan ticaretine vesile olan Jön Türk faaliyeti sona ermez…

Yüzlerce katılmalar ve sayısız yayınlarla boyuna genişler…

Nihayet Paris Kongresi ve arkasından İttihat ve Terakki ismiyle Selanik'te merkezîleşir…

Enver’ini, Niyazi’sini Talat’ını oralarda bulur ve Neticede her şey orada patlak verir…

İttihat ve Terakki ve Jön Türkler; Mason, Yahudi, kozmopolit, Emperyalist ve memleketi içinden zehirleyici her türlü cereyanın kuklalaştırdığı sahte aydınlar zümresinden ilk defa olarak bir aksiyon ocağı halinde kurulmuş, öyle bir kalıplaşmadır ki kendisinden evvelki ve sonraki bütün teşekküllerin satıh üstü anlayış ve ters gidiş yarını heykelleştirir…

Ve Türk tarihinin en büyük mazlumu II. Abdülhamit Han düşmanlığına yalancı tarafından ilk siyasi fikri ve ilmi zemini kurar…

Bu sahtekârlığını da nesiller boyunca yürütür…

Ve hakikat diye yutturur…

Başlı başına bir mevzu ve mesele belirten İttihat ve Terakki, II. Abdülhamit cephesinden gerek düzelticiye karşı batı simsarları elindeki vatanı manada ve maddede çürütmeye memur sahte inkılâpçılık tezgâhından başka bir şey değildi…